Ayse Anwar

Dr. Ayşe Anwar’ı Anıyoruz

Değerli büyüğümüz, Dr. Ayşe Anwar, 14 Kasım 2011 tarihinde 85 yaşında aramızdan ayrılmıştı. Çok başarılı bir tıp doktoru, aydın bir Türk kadınıydı. Ölümünden iki yıl once, 2009 yılında düzenlenen 10 Kasım etkinliklerinde bir konuşma yapmış, katılımcılara Mustafa Kemal Atatürk ile ilgili bir anısını aktarmıştı. Bu sayımızda sizlere, kendi el yazısı ile kaleme aldığı notlarından derlediğimiz bu anısını aktarıyoruz. Dr. Ayşe Anwar’ı tanıyan dostları için güzel bir anma, tanımayanlar ve özellikle gençlerimiz için ise bir tanışma fırsatı olmasını umuyoruz:

 

Bugün bir çocukluk hatıramı sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu Atamızın elini öptüğüm güne ait. Çok eski ve o derece de kıymetli benim için.

Atamız savaş meydanlarında üstün başarıları ile tanınır ve tanıtılır. İnsan ve insanlığa olan sevgi ve saygısını, sulh dünyasında birlik ve beraberliğe olan inancı, yine onun iyi bilenen karakterleri arasındadır.

Fakat acaba onun ne kadar ince düşünebildiğini ve bağrında çarpan kalbin ne kadar hassas olduğunu yakınen benim kadar iyi bilen var mıdır?

İşte bu benim öyküm.

Lütfen şimdi hep beraber gerilere doğru gidelim. Yıl 1932. Ben altı yaşındayım. Bir Haziran sabahı elimde sınıf karnesi eve koşa koşa geldim. Karneye göre birinci sınıfı birincilikle bitirmişim. Güzel bir haber. Herkes memnun. Öpüldüm, sarıldım.

Fakat beni asıl sevindiren baska bir haber. Kapı aralığından işittiğime gore benim sevgili arkadaşıma İSTANBUL’a yazlık tatiline gideceğim.

Kimdir bu gelen?

Efendim, bu gelen Atamızın o zamanki Eğitim Bakanı Dr. Reşit Galip. Kendisi Rodos’lu, su sporlarını, yelken kullanmasını çok iyi bilen, çocuğa karşı çok saygılı davranan bir büyük.

Sıcak bir yaz sabahı onun Mühürdar’daki evinden, o önde, biz beş çocuk onu takiben Mühürdar sahiline indik. Kotrası hazır, Marmara’ya açıldık. Kuzu gibi bir deniz, lekesiz mavi bir gök ve insanı saran sıcak bir hava.

Kim bilirdi ki hain bir kaza bizi bekliyor.

Hayırsız ada tarafından derlenen toparlanan bir hayırsız rüzgar tekneye yüklendi ve onu kısa bir sürede alabora etti. Bir talih eseri kurtulduk.

Bu olay duyuldu ve Atamız yakın arkadaşının ziyaretine geldi. Bir sure baş başa konuştular. Sonra, bizleri görmek istediğini yaveri ile bildirdiler. Biz beş çocuk odaya girdik. Benim önümde olanlar benden daha yaşlı ve gösterişli. Atamız taker taker onlarla konuştu, güzel şeyler söylendi, el öpüldü. Uzaktan seyrettim.

Birara bana yine sıra gelmeyecek diye karamsar bir his geldi. Yer tahtalarında gözlerimi gezdirmeye başladım. Ata’yı karşımda buldum. Yaklaştı, işaret parmağı ile çenemden başımı kaldırdı. Dağınık uzun kahküllerimi araladı. Göz göze geldik. Hayat dolu, cana yakın mavi bakışlarını ömür boyu unutamam. İçime bir ok gibi işlediler. Beni kapı köşesinde yalnız bırakmayan, aynı güzel sözleri bana da söyleyen, yüzüme bir baba şefkati ile severek ve sevinerek bakan bu güzel insanı ölünceye kadar sevecegime söz verdim. Ona layık bir çocuk olacağıma and içtim. Bu sözlerimde ne kadar durdum bilmiyorum ama gayret ettim diyebilirim. O gün Atanın elini öptüm.Elini avuçlarımın içine aldım. Su içercesine kana kana öptüm. Biraz bekledi. Sonra bileğimden tutup beni öteki çocıkların yanına getirdi, sıraya dizdi. Bir ağızda “Dağ Başını Duman Almış” marşını söyledik. O da dahil. Marşı söylerken Marmara’nın tuzlu suyu artık beni rahatsız etmez oldu. Çocukluk hisleri geri gelmeye başladı. Hepsinin üstünde artık yalnız değildim. Atamız bizleri yavaş yavaş o kazanın bizlerde bıraktığı hislerden sıyırıyordu. Bunu bizlere olan sevgisi ve birlik ve beraberliğe olan inancı ile başarıyordu.

Atamızın bir sözü vardır. “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir”. Evet doğru. Fakat benim şahsi görüşüme gore, ilmin erişemediği köşelere, insan zekası ve dehası erişiyor. Ve gerekeni sağlıyor. Tıpkı benim öykümde olduğu gibi.

Odadan çıkan ben, odaya girenden çok farklıydım. Tekrar çocukluğuma dönüyordum.

Büyükken zorluklarla karşılaşmadım değil. Mühürdar’daki odada bileğimi tutan el bana kim olduğumu hatırlattı. Kendime çeki düzen verip yoluma devam ettim.

Sizler de sorabilirsiniz. Ben Kimim? 1926 senesinde doğmuşum. Bu yıl Atatürk devrimlerinin hızla geliştiği biri. Demek ben bir Devrim çoçuğuyum. Demek ben bir ATATÜRK çocuğuyum. NE MUTLU BANA. NE MUTLU BANA.

Atam, gittikçe derinleşen bir bağlılık ve sevgi ile yolunda beraberiz. Sen rahat uyu Atam. Ruhun ŞAD olsun.