radio perfect

Kanada’nın Türkçe Konuşan Radyosu

 

Radio Perfect, Kanada’da yaşayan Türk Toplumunun gözbebeği. Sevgili Ayşegül ve Ersoy çifti yıllar önce başladıkları radyo macerasını aynı heyecan ile devam ettiriyorlar. Kendileri ve dünya tatlısı kızları Melike ile, Toronto’daki CHIN FM stüdyolarında yayın öncesi çok keyifli bir söyleşi yaptık. Maalesef sizlere satır aralarındaki neşeli kahkahaları  aktaramayacağız ama umuyoruz okurken sizler de keyif alacaksınız.

 

Geniş bir dinleyici kitleniz olduğunu biliyoruz. Telve okuyucuları için Radio Perfect’i biraz tanıtır mısınız? Ne zaman kuruldu? Frekansınız ve yayın saatiniz nedir? Nasıl bir ekiple çalışıyorsunuz?

Ersoy: Radio Perfect 4 Eylül 2010 yılında yayın hayatına başladı. Ama çalışmalar çok öncesine dayanıyor. 2008 gibi çalışmalarına başladık. Radyomuz FM bandı 100.7 frekansından her Cumartesi saat 6’dan 7’ye  kadar yayın yapıyor.

Nasıl bir ekibiniz var?

Ersoy: 5 kişilik bir ana ekibimiz var. Sürekli bizimle. Bunun dışında reklam seslendiren, farklı organizasyonlarda destekleyen arkadaşlarımız var. Bunların sayısı da 10-12 arasında değişiyor zamana göre.

Yayın saatlerinizi arttırmak için bir takım çalışmalar yaptığınızı biliyoruz. Yeni hedef nedir? Bu izinleri almak ne kadar zorluyor sizleri?

Ersoy: Bunun iki yolu var. Birincisi mali olarak destek bulmamız gerekiyor. Bunu da şöyle açıklamakta fayda var. Stüdyosunu kiraladiğımız  CHIN FM’e yapmış olduğumuz bir saatlik yayın icin belirli bir ücret ödememiz gerekiyor. İkinci saat için de ayrıca bedel ödemek zorundayız. Bunu sağlamak için daha cok reklam almak durumundayız.  Fakat bunu haltesek bile daha büyük bir sorun var. 2013 yılının Ocak veya Şubat ayında başvurmuştuk  ve hala bekleme listesindeyiz.

Başvurabileceğiniz tek kanal bu mu?

Ayşegul: Şimdilik evet. Kanada’nın çok kültürlü ortamı bizim için hem avantaj, hem de dezavantaj. Türk toplum üyelerinin sayısı sınırlı.  Bir verici kurmak icin birkaç milyon dolar bulmak durumundasınız. Toplum olarak bunu kaldırabilecek güçte değiliz. Bu nedenle CHIN FM radyosunun stüdyosunu ve vericisini bir saat kiralıyoruz. Dediğim gibi bu avantaj ama aynı zamanda dezavanaj çünkü bizden farklı çok millet var ve herkes sırada.

Ersoy: Geçen yıl yine konuşmuştuk radyo yönetimi ile. 23üncü sırada olduğumuzu söylediler. Adını bile duymadığımız dillerde de yayın talebi var.

Bu durumda sanırım birilerinin çıkması gerekiyor ki tekrar size ek yayın saati versinler.

Ersoy: Tabii. Şu anki yayınımız da böyle başladı. 2008 yılının Mayıs ayında başvurmuştuk.  2010 yılında bize bir mail geldi. Şu saatte şu günde yayın boşaldı, 48 saat içinde bize haber verin diye. Bu süre içinde de hazır olmanız gerekiyor. Teminatınızın hazır olması gerekiyor. Biz hazırdık. Teknik yapımız hazır, Türk toplumu hazır, sayısı şu kadar,  tüm belgeler hazır durumdaydı. Bu belgeleri veriyorsunuz. Mali ve diğer belgeler uygun ise size yayın saatini veriyorlar.

Radio Perfect başarılı, düzeyli ve sürekli. Bunca emekten sonra geldiğiniz durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Hedeflerinize ulaşabilidiniz mi?

Ayşegul: Tamam demek söz konusu değil tabii.

Ersoy:  Ama açıkca söylemek gerekirse, 2008 yılında bu işe kalkıştğımızda detaylı konuşmuştuk. Internet zaten dünyayı kapımıza getirdi. Bizi bir saat için kim dinler diye çok tartışmıştık. Başlarken, ama en azından bir yıl deneyelim dedik. Çünkü mikrofon benim için aşk. Karımdan ve kızımdan sonra beni hayata bağlayan ikinci şey. Anlatmayı, konuşmayı seviyorum ve bu şekilde toplumu birbirine bağlayacağımı düşünüyorum.  Dolayısı ile ilk yılı denemek istedik. Denedik ve gururla, onurla , mutlulukla, heyecanla söyleyebilirim ki 4.5 yıldır yayındayız.

Ayşegul: Bir de işin duygusal boyutu  var. Biz fizibilite çalışmasını yapıp iki klasör dolusu evrağı getirdiğimizde, başlangıçta, yakın çevremiz dahil, çok teredütle yaklaşıldı. Fakat gözardı edilmemesi gereken şey, Ersoy’un 15 yıllık radyo geçmişi ve bunun getirdiği devasa birikim. Altyapısı ile geliyor buraya. Bunu başarmış olmak bile çok büyük bir gurur. Aynı zamanda burada toplumumuzu kapsamaya çalışan bir proje idi bu radyo. Artık projenin ötesine geçti. Gelmeyi hayal ettiğimiz noktanın daha ötesine geldik aslında. Haftalık dinleyici sayısı 1500’ün altına hiç düşmüyor.

Ersoy: Hiç dinlemediğini düşündügününüz bir kişi ile karşı karşıya geldiğinizde, size önceki yayınlarınız hakkında birşeyler söyleyebiliyor. Hatta bir anımız var. Saırım birkaç ay önceydi. Ben yayına başlarken ekip arkadaşlarıma nasılsınız diye sorarım ama onlar bana sormazlardı. Hatta bir ara şakasını yapmıştım radyoda. Hep ben soruyorum kimse bana nasılsın diye sormuyor demiştim. Bir gün karşılaştığımız bir arkadaş bana konuşma arasında nasılsınız diye sordu. Once anlamadım ama sonra yayında size kimse nasıl olduğunu sormuyordu, bari ben sorayım dedi.

Ayşegul : Hic tanımadığımız insanlarla tanışıyoruz. Bu toplumumuzu da biraraya getiren etken. Radyoyu karıştırırken Türkçe şarkılar duydum, sonra Türkçe konuşmalarınızı duydum,  harika diyorlar.

Keske bu ise girmeseydik dediğiniz oldu mu?

Ersoy: Dünyaya bir daha gelsen diye bir soru vardır ya, biz de bazen radyodan sorarız, ben yine dünyaya gelsem yine evlenirim karımla, ve yine bu mikrofonun başında olmayı tercih ederim. Bu hiçbir şekilde değişmez.

Bunu manşete alabiliriz sanırım. Biraz da geleceğe yönelik planlarınızdan bahsedelim mi? Radio Perfect nerelere gelmeli? Radyo ddışında neler yapmayı planlıyorsunuz?

Ersoy: Var. Bir takım organizasyonları planlıyoruz. Radyo aracılığı ile sanatçı veya tiyatro alanında önemli kişilerle kültürel faaliyetler planlıyoruz.  14 Şubat’taki Sevgililer Günü balomuz var. Aslında Radio Perfect’i Sevenler Gecesi olarak devam ettirmek istiyoruz. Bizi sevenler biraraya gelip sohbet etsin istiyoruz.

Ayşegul: Şimdilik Kuzey Amerika’ya yayılma projemiz var internet üzerinden. Bunun çalışmalarını yapıyoruz.

Ersoy: Şu anda internet üzerinden 24 saat sürekli yayın yapıyoruz. Bunu daha iyi nasıl yapabiliriz diye düşünüyoruz.

Ayşegul: Aklımızaki bir fikir de Radyo Kafe oluşturmak. Burada hem mekan sahibi olup, hepimizin bir araya gelebileceği, radyonun ses geçirmeyen camlarla ayrılacağı ama dışarıdan görsel  temasının da olacağı bir toplanma mekanı yapmak.

Ersoy: Aslında şu anda 24 saat yayın yapacak altyapı için bir teknik ekiple çalışıyoruz. Biraz mükemmelliyetçi olduğum için, teknik anlamda istediğim kaliteyi yakalamak ve yayını daha kaliteli yapmak saat başı haber vermek veya farklı programcılara yer vermek gibi.

Ayşegül: Mümkün olduğunca Kanada’dan, Kanada’yı anlatacak şekilde.

Ersoy: Amaç burada kendi insanımız için ne yapabiliriz. Radyo üzerinden yayını arttırmak istiyoruz. Her gün 1 saat yayın yapmak istiyoruz. Belki ütopya ama radyo üzerinden 24 saat sürekli yayın yapmak her zaman kafamızın bir yerinde.

Biraz da sizlerden bahsedelim mi? Ayşegül ve Ersoy günlük yaşamında nasıldır?

Ayşegül: Radyoda bizi dinlerken ne hissediyorsanız, günlük yaşamda da öyle.

Ersoy: İkimiz de insanları seviyoruz.

Ayşegül: Ersoy cok evcil bir insan mesela.

Ersoy: Ama bir fino değilim bilginiz olsun.

Tamamdır, bunu da parantez içinde yazarız artık.

Ersoy: Yani herhangi bir ayrım gözetmeden seviyoruz insanları.  Onları dinleri, ırkları, dilleri, fikirleri ya da kültürleri ile ayırmaksının anlamaya gayret ediyorum. Yaşam içinde kişisel hedeflerimden biri de daha fazla anlayabilmek.

Ayşegül: Benim radyo dışında da bir hayatım var. Öğrenciyim. Ryerson Ünivesitesi’nde Engelli Çalışmaları üzerinde okuyorum.  Öğretim gorevlisi olmak istiyorum. Part time Türkiye, part time burada calışmak hedefim. Melike kızımız 17 yaşında. 1.5 yıl sonra lise bitiyor. O da üniversiteye geçtiğinde, yaz aylarında Türkiye’de de engelliler üzerine çalışma ortamı doğacaktır. Ayrıca engelliler için sesli betimleme yapıyorum. Türkçe olarak. Bu görmeyenler için filmlerin sessiz kısımlarını anlatmak demek. Türkiye’de Sesli Betimleme Derneği kuruldu. Burada yaşayan bir arkadaşımız  Kenan Önalan, şimdi Türkiye’de. Kendisi de görme engelli. Burada gördüğü engelli hareketine katkı sağlayacak ne varsa, her şeyi Türkiye’ye taşıyor. Boğaziçi Üniversitesi’nden arkadaşları ile birlikte Sesli Betimleme Derneği’ni kurdular. Tamamen bağımsız bir organizasyon.  Sen de gel dediler bana. Ben de tamam dedim, koşa koşa gittim. Mesela 1.5 saatlik bir filmde en az yarım saat betimleme yapılması gerekebiliyor. Film buraya gönderilyor. Bir metin hazırlanıyor. Filme yerleştirme kısmını bazen ben, bazen Türkiye’deki arkadaşlar yapıyor. Hatta ödül bile kazandım. Ankara Engelsiz Filmler Festivali’ne bu yıl iki filmle katılmştım. Biri ödül aldı.

Sorunun ikinci kısmına geçeyim o zaman.  Sen Ersoy’u nasıl tanıyorsun?

Ayşegül: Ersoy dünyanın en kolay geçinilen, ama aynı zamanda en zor insanlarından biridir. Ersoy o kadar barışçıdır ki, Quebec ayrılmak istiyor ya, Quebec parlementosuna sokun Ersoy’u, Quebec ayrılmaktan vazgeçer, Ersoy arayı bulur. Peacekeeper dediğimiz bir adam yani. Arayı bulur. Onun dışında görme engelli dedigimiz Ersoy’a kıyafet begendirmekten daha zor birşey yok. Çünkü biraz görüyor ve bu konuda benim borum ötmüyor. Ersoy çok iyi bir baba ama çok kötü bir patron. Yayındaki adım Buket Akın. Radyonun ilk yayın döneminde ben daha yeni gelmişim Kanada’ya. Bu arada zaten radyoya girdim, Ersoy’u kaptım çıktım radyodan. Yeni gelmişim, Türkiye’yi çok özlüyorum. Yayında da aile radyosu imaji yaratmak istemedim. Aklıma kardeşlerim geldi. Kız kardeşimin adı Buket, erkek kardesimin adı Akın. Böylece her yayında sürekli onları anıyorum.

Peki Ersoy Ayşegül’u nasıl bilir?

Ersoy: Ayşegül dünyanın en iyi insanlarından biri. Sürekli tatlı dillidir. Pozitiftir. Herhangi bir mesele olduğunda öyle davranır ki acaba bildiği birşey var da bana mı söylemiyor duygusuna evlendiğimizden beri kapılırım. Sanki o sorunu çözmüş haberim yok gibi. Kin tutmaz. Uyumludur. Dürüsttür, bazen kızdıracak kadar dürüsttür.

Ayşegül: Ama yinede dürüstlüğü saflıkla karıştırmamak lazım. Çünkü unutmam. Hepimiz olumlu veya olumsuz arasında seçim yaparız. Ben olumlu tarafı seçmeye çalışırım.

Ersoy: Bir eş olarak söyleyeceğim, ne zaman elini tutsam bir başka dünyaya adım atarım. Bu da hiç değişmedi.

Ayşegül: Güzel yemek de yaparım. İddia ediyorum, Toronto’da benden güzel köfte yapan yoktur.

Melike, sen neler söyleyeceksin annen ve baban hakkında?

Melike: Herkes için annesi en iyi arkadaşıdır. Benim için de öyle.

Ayşegül: Geçen gün Melike bir gazetede bir yazı bulmuş. Annem en iyi arkadasımdır ama şeytanın tekidir diye. O ben oluyorum galiba.

Melike:  Aslında annem de babam da en iyi arkadaşlarım. Onlarla herşeyi paylaşıyorum.

Ersoy: Aslında o kadar cok paylaşıyor ki bazen artık paylaşma diyebiliyoruz.

Ayşegül: Daha önce demiştim. Ersoy kötü patron diye. Bizde aile inisiyatifinden yararlanmak gibi bir durum yok. Melike bir ara radyodan uzaklastırma bile aldı.

Ersoy: Radio Perfect, Kanada’da Türkçe konuşan tek radyo. Bir saat olabilir ama biz bir saat içinde farklı düşüncede olan kişileri bir araya topladık. İnsanlar bu yayın aracılğı ile gülüyorlar, toplumdan haberdar oluyorlar, en son çıkan şarkıları dinliyorlar, Toronto’ya gelen kişilerin roportajların  dinliyorlar. Diğer derneklerin etkinliklerinden haberdar oluyorlar. Buradaki kuruluşların yetkilileri ile, Konsolosluk ile yaptığımız görüşmelerle olanlardan haberdar oluyorlar. Bizim asli görevimiz yayına girdiğimiz andan itibaren bir saat içinde verebileceğimizin en fazlasını vermek. Bu nedenle aile kayırma yok. Melike uzaklaştırma aldı. Sonra çok uğraşarak tekrar geri geldi. Zaten bizim 5 kişilik ekibimiz çok fedakarca çalıştı bugüne kadar.

Sizin hep kullandığınız bir söz var. Hatırlayın, kimse kucaklanmayacak kadar iri değildir diyorsunuz. Çok anlamlı bir söz. Araştırdım ama bu sözü başka yerde bulamadım. Nereden geliyor bu?

Aslında bu söz biraz uyarlama bir söz. Sanırım yıllar önce bir Rus romanında benzer bir cümle okuduğumu hatırlıyorum. Ortaokul döneminde okumuştum. Kitabı tam hatırlamıyorum. Ama bu sözü her yayınımızda kulanıyoruz. Konuklarımıza da bu slogana katılıp söylermisiniz diye sorduğumuzda onlarda katılıp bu sözü söylüyorlar. Kimse kucaklamamayacak kadar iri değil. Her yayında şunu da söyleriz. Arkadaşlar aklınıza takılan bir konu varsa, seni kızdıran, güldüren, düşündüren bir şey varsa bunu radyodan herkese duyurabilirsin diyoruz. Yayın ahlakı içinde olduğu sürece.

Arkadaslar, bu cok keyifli bir soylesi oldu. Vermek istediğiniz son mesajı da alabilirmiyiz?

Radyo, diziler gibi, yarışma programları gibi kişiyi esir etmez. Radyoyu bir ay önce dinlersin, bugün dinlersin. Bir şey kaçırmazsın. Bize dinleyeciler mesaj atsınlar. Paylaşsınlar, böylece bizi dinlediklerini bilelim, önerilerini değerlendirelim.

Ayırdığınız vakit için çok teşekkür ediyoruz. Başarılar diliyoruz.

Biz de çok teşekkür ediyoruz.