VEYSEL3

Aşık Veysel Üzerinden İlhama Bakış

“İLHAM:  Esin; Tanrı’nın, peygamberlerin yüreğine doldurduğu tanrısal âleme özgü duygu ve düşünceler”

Türk Dil Kurumu sözlüğünde “ilham” sözüğünün karşısında yazan anlam bu.

Esin’in karşısında yazan ise aynen şöyle: “Etkilenme, çağrışım veya içe doğmayla akla gelen yaratıcı duygu, düşünce, ilham”

İlham’ın kökenine bakınca Arapça lhm kökünden geldiğini (Arapçada kelimeler üç adet sessiz harften oluşan mastarlardan türer, buradaki üç sessiz de l,h,ve m sessizleridir),  yutma, yiyip bitirme anlamındaki fiilden türediğini görüyoruz.  Yani bir tür içe atma söz konusu, kastedilen kalbe atma. İngilizcede ve Fransızcada ise kökeni nefese uzanıyor, bu da ilginç, çünkü nefes de, üfleme de, hep mistik duygular taşıyor.

“İlham” ve “Esin” aynı şey gibi görünmekle birlikte, ilhamın içeriğinde bir tanrısallık mevcut. TDK’nın anlamında var olan tanrısallık boyutu, sanırım çoğumuzun hissettiği, ama açıklamakta zorlandığı ilhamı esinden farklı kılan bu nüansı dile getiriyor.

“İnsan ruhunu ele geçiren tanrısal güç.” Bu tanım, zaten anlaşılmaz olan konuyu iyice “aman benden uzak dursun”a dahi getirebilir. Bazı insanlarda olup, bazılarında olmayan bu “şey” ne tür bir farklılıktır? Bunu kurcalamak yaradılışın en derin dehlizlerinde kaybettirebilir insanı.

“Hepimiz aslında kardeşiz”  dünyamızın geldiği bu “benim dinim seninkini döver” ortamında insan “Tanrı” kelimesini kullanırken kırk kere düşünmeye başlamışken, büyük eserler bırakmış kişilerin ortak noktasının bu “tanrısal güç”  olduğunda genel bir ortak görüş olması sanatın ve sanatçının ilahi durumu hakkında hemfikirlik olması enteresandır. Ben tanrının o herkesin üstünde tartışarak birbirine düştüğü kutsal kitaplar yoluyla değil de, “ilham” denen şey üzerinden anlaşılabileceğini düşünüyorum. Neticede kitaplarda bahsedilen de tanrısal güç, ilhamda bahsi geçen de aynı güç. Biri dünyanın birbirini yemesine vesile oluyorken, diğeri hiçbir şey olmasa dahi, güzellikler sunuyor.

Ben bunu kendim için kurcalayadururken, sizlerle topraklarımızda yetişmiş büyük sanatçılardan birinin, Aşık Veysel’in “tanrısal gücü” ile, ilhamıyla  bu konu etrafında buluşturmayı uygun gördüm. “Büyük sanatçı”dan kastım, insanlara çok büyük bir yalınlıkla ulaşan, hümanizmi herkes tarafından hissedilebilen, parlaklığı çeperinden değil, kalbinden yansıyan sanatçılarımızı incelersek, bu tanrısallığı anlamaya az da olsa yaklaşabiliriz diye düşünüyorum. Hayatlarından küçük ipuçları bizi belki bir yerlere götürür.

Aşık Veysel bahsettiğim dehaya en çarpıcı örnek. Çünkü hiçbir konuda eğitim almamış, en büyük şansı o eğitilmediği için saf kalan ruhu olmuş. Her şeyi aklıyla değil de kalbiyle yapmış. Öğretmeni hayat olmuş, sadık yari toprakla  yolunun sonuna kadar farklı bir bağ kurmuş. Çok şanssız bir başlangıç yapmış, ama her  eksikliği hayata büyük artılar katabilmesine vesile olmuş. Öbür tarafı bilemem ama bu dünyayı rehberi, öğretmeni, gurusu olmadan anlamış, ve anlatabilme şansına ermiş. Bir yerden bir destek almış olması gerek ki o da dizelerine yansımış: ilham denen şey, şüphe götürmez, kendisine uğramış.