VEYSEL3

Aşık Veysel Üzerinden İlhama Bakış

“…Bir küçük dünyam var içimde benim
Mihnetim ziynetim bana kafidir
Görenler dar görür geniştir bana
Sohbetim ülfetim bana kafidir…”

Atatürk’e yazdığı destanı dinletmek için çıktığı sefer de, tüm Türkiye’nin kendisinden haberdar olmasına vesile olan bir gazete haberiyle sonuçlanmış. Atatürk’ü göremediğine hep yanmış. Ama kısmet başka şeyeymiş, Türkiye onu görmüş.

Türkiye karıştığında, altmışlı yıllarda ise taraf olmamış, olmadan da Türkiye kalbine basmış onu, sağcısı, solcusu sevmiş: “Ben körüm, sağa sola saparsam bir çukura düşerim”, demiş, kalbine fısıldananı yazmış:

“…Kurana bak İncile bak
Dört kitabın dördü de hak
Hakir görüp ırk ayırmak
Hakikatte yüz karası…

…Veysel sapma sağa sola
Sen Allah’tan birlik dile
İkilikten gelir bela
Dava insanlık davası “

Meşhur olup köyüne döndüğünde ise Sivrialan’da ilk meyve bahçesini herkesin dalga geçmesine rağmen ilk o yetiştirmiş, ve bu da kendisiyle dalga geçen köylüsüne iyi bir ders olmuş, utançla kör bir adamın daha fazla şey görmeye muktedir olduğunu kabul etmişler. Meyve ağaçlarının elleriyle gider gider okşarmış. Annesinin dediğine göre, bir tek kırmızıyı hatırlamış sonrasında hayatı boyunca. Kan rengi kırmızıyı. Bir de siyahı, ama siyahı parlak bir renk olarak tasvir ediyor. Ve yeşilleri de elleriyle hissedermiş, yeşile ayrı bir düşkünlüğü varmış. Aşık Veysel başkalarının göremediğini görebilmiş ve o belgelere geçen meyve bahçesinin, yörenin ilk meyve ağaçlarının sebebi olmuş. Gözleri görenlerin, gözünün önündeki nimetlerin farkında olmadığı bir çoğunlukla paylaştığımız bu dünyayı mı alırdınız, yoksa kalbindeki yeşile takılıp, yaşadığı yeri yeşertmeye çalışanlarla dolu olanı mı tercih ederdiniz? Hangisi “görmek”? Hangisi “bilmek”? Hangisi “anlamak”? Ve bu algı, nasıl bir bilincin meyvesi olabiliyor, akılla mantıkla açıklanabilecek şeyler değil bunlar, sözüm her şeyi mantıkla anlamaya, anlatmaya çalışanlara.