paper-family-1313628-1279×852

Boş Yuva Sendromu

Ebeveynler çocuklarını bağımsızlıklarını kazanıp, kendi başlarına hayatlarını sürdürmeleri için teşvik ederler. Ancak çocuklarının yuvadan uçup gitmelerini izlemek onlar için acı veren deneyim haline gelebilir. Sabah uyandığında evde çocukların olmaması, günlük hayattaki rutinin tamamen değişmesi, evde konuşacak paylaşacak birinin olmaması ebeveyn için çok ciddi bir değişikliktir. Bunun yanısıra anne babalar çocuklarının başına gelebilecek kötü şeylerle yada onların kendi kendilerine bakıp bakamayacakları ile ilgili kaygılar içine düşebilir. Boş yuva sendromu diye adlandırdığımız bu geçiş sürecini bazı ebeveynler çok şiddetli yaşayabilir.

Bu dönemde boşluk ve yanlızlık hissine diğer olumsuz duygular da eşlik edebilir mesela öfke, küskünlük, pişmanlık, hayal kırıklıkları, suçluluk duyguları, terkedilmişlik ve dışlanmışlık, hayattaki amacını kaybetme hissi, korkular, stress ve kaygılar, özellikle çocukların geleceği konusunda kaygılar.Bu olumsuz duygular kişide yoğun bir depresyon, kilo değişiklikleri, hastalıklara yatkınlık, sosyal olarak yanlızlaşma, kişilik değerinde ve özgüvende düşme, evlilik çatışmaları gibi yaşam kalitesini etkileyen sonuçlar doğurabilir.

Boş yuva sendromu klinik bir teşhis değildir. Ancak anne babaların çocukları evden ayrıldığında hissettikleri yoğun üzüntü ve kaygılarla, hayat kalitelerini ciddi bir şekilde değiştirebilir.

Tüm ebeveynler boş yuva sendromundan etkilenebilir ama bazı durumlarda risk daha fazladır;

•           Kişinin tatmin edici bir evliliğinin olmaması

•           Kendini öncelikle bir ebeveyn (anne ya da baba) olarak tanımlama

•           Değişiklikleri kabullenmede zorluk

•           Full-time anne olmak

•           Diğer stress yaratan yaşam olaylarıyla başediyor olmak. Mesela menapoz, esin vefatı, başka bir yere taşınmak yada emekli olmak.

Annelerin boş yuva sendromuna yakalanma ihtimali babalardan daha fazladır.

Babalar daha çok pişmanlık ve suçluluk duyguları yaşıyorlar “fırsatım varken çocuğumla çok ilgilenemedim, onlarla kaliteli vakit geçirmedim” gibi pişmanlıkları oluyor.

Bizler çocuklarımızı hayatta başarılı olmaları için hazırlarız. Bu sırada kendimiz için yapmamız gerekenleri unuturuz.

Genellikle anneler çocukları ayrıldığında yoğun bir öfke duygusunun farkına varırlar. Bu aslında geleneksel olarak anladığımız düşmanlık duygusu ile ilintili olan öfke değil. Bu öfke daha çok hayalkırıklığı, mutsuzluk ve  engellenmişlik ile ilintili bir öfke. Bu öfkenin üç boyutu olabilir. Birincisi,  çocuklarını yetiştirirken kendini hayata hazırlamadığı için kişinin kendine olan öfkesi. İkincisi, durumsal öfke diyebileceğimiz çocukların evden ayrıldıktan sonra nadiren geriye bakmaları. Son olarak da eşe yeterince destek olmadığı ve kendini anlamadığı için duyulan öfke.

Boş yuva sendromuyla başetmenin çeşitli yolları var:

•           Sizin zamanlamanız ile çocuklarınızı zamanlaması aynı olmayabilir. Sizin düşündüğünüzden çok erken yada geç evden ayrılmaya karar verebilir. Siz heyecanla onun eve dönmesi beklerken, üniversiteyi bitiren çocuğunuz kendi başına yaşamaya karar verebilir. Yada çok gençken evlenebilir. Bu durumda yapabileceğiniz şey onların başarılı olmaları için nasıl destekleyebileceğinize odaklanmaktır.

•           Çocuklarınızın evden ayrılması onları kaybettiğiniz anlamına gelmez. Onlarla ilişkilerinizi güzel bir şekilde devam ettirebilirsiniz. Aile ziyaretleri, telefon, e-mail, video chat larla ilişkiler sağlıklı bir şekilde yürütülebilir.

•           Sevdiklerinizle, arkadaş ve akrabalarınızla ilişkileriniz daha yakın hale gelebilmek için bu zamanlar iyi bir fırsat. Onlarla duygularınızı paylaşın. Gerekirse doktorunuza yada psikolojik danışmanlık hizmeti veren kışlerden yardım alın.

•           Olumlu düşünün. Evliliğiniz, arkadaşlık ilişkileriniz hobileriniz için artık daha çok zamanınız  ve enerjiniz var. Hayatınızda olumlu değişiklikler yapabilecek uğraşlar geliştirin.

•           Tüm hayatınızı çocuğunuzun üstüne kurarsanız, o evden ayrıldığında kocaman bir boşluk olacak. Bu boşluğu keyif alacağınız şeylerle doldurmanız zaman alacaktır. Bu nedenle bu günler için çok önceden plan yapmak sizin ve çocuklarınız için bu süreci kolaylaştıracaktır.

Bu süreç aslında bir kayıp değil yeni kazanımların başlangıcı olabilir. Bunu  olumlu bir hale getirmek tamamiyle sizin elinizde.

Filiz Doğan

Filiz Doğan, İstanbul Üniversitesi ve Marmara Üniversitesi’nden psikolojide lisans ve master derecelerine sahiptir. 1986-2002 yılları arasında Vakıf Gureba Hastanesinde Psikolog olarak çalıştıktan sonra Toronto’ya yerleşmiştir. Kanada’da eğitimine devam etmiş ve Registered Psychotherapist ünvanını almıştır. Stajını CAMH de Nöropsikometri laboratuarında çalışarak tamamlamıştır.

Filiz Doğan Türkçe konuşan topluma, kendi anadilinde hizmet veren Psikolojik Destek ve Kişisel Gelişim Proğramı’nin yaratıcısıdır. Bir pilot proje olarak 2013 yılında başlatılan bu proğram yoğun talep nedeniyle halen hizmet vermeye devam etmektedir. Kanada’daki statüsü ne olursa olsun (citizen, permanent resident, student, refugee, non-status) toplumun her kesimine açık olan bu servis ücretsiz hizmet vermektedir.

e-posta: filizdogan2000@yahoo.com