Kenarbel'e Gelin Geldi
Kenarbel köyü Aktaş golünün kenarındadır. Köyün yarısı Gürcüstan’a aittir. 1949’da komşumuz Sovyetler Birliği idi. Bölge Türklerin Anadolu’da ilk yerleştiği yerlerden biridir. Bölge halkı senelerce süren Osmanlı-Rus savaşlarından büyük zarar görmüş. O günlerde 150-200 kişilik küçük köydeki yaşlıların önemli bir kısmı savaş malulü ve sakatmış. Bölgeye karasal iklim hakimdir. Ekimde yağan kar Mayıs’a kadar kalkmaz. Kar kalınlığı iki metreyi bulur. Kışın kurtlar sürekli köye yaklaşırlar. Köylüler korunmak için Anadolu’da karabaş veya kocabaş denen çoban köpeklerini beslerler. Kurtlarla kavga ettiklerinde ısırılmasın diye köpeklerin kulakları küçükken dibinden kesilir. İlkbahar ve yaz aylarında doğa canlanır, yabanı ot ve çiçeklerle manzara mükemmel bir yağlı boya resim tablosunu andırır. Göldeki küçük adaya gelen göçmen kuşlarının görüntüsü, inek, koyun ve kaz sesleri ile taze ot ve toprak kokan yayla havası cana can katar.
Şimdi çok yaygın olan “çevresel sürdürülebilirlik” (environmental sustainability) bölgede asırlardır uygulanıyordu. Evler toprak ve saman karışımı kerpiç çamurundan yapılırdı. Zaten yağmuru az, soğuğu ve karı çok, ağaçsız bölge için başka bir seçenek de yoktu. İnek (kibarcası: büyük baş hayvan) yetiştiriciliği bölgenin başlıca geçim kaynağıdır. İneğin sütünden (yoğurt, peynir ve yağ üretimi), etinden, kemiğinden ve derisinden faydalanılır. Doğu Anadolu’da ineğin dışkısı da kıymetlidir. Tazeyken toplanır ve saman ile yoğrularak kışın temel yakıt olarak kullanılır. Bölgede tarım genellikle buğday, arpa ve çavdar ekimi ile sınırlıdır. Yaz mevsiminin kısa olması dolayısıyla sebze yetişmez. Yazın kesilen ot kış için hayvan yemi (saman) olarak saklanır. Bölge insanı için kazın da özel bir yeri vardır. Soğuğa ve hastalığa dayanıklı, çabuk büyüyen ve yağlı bir kümes hayvanıdır. Yağının fazlalığı dolayısıyla daha ziyade kışın yenir. Tuzla kurutularak eti aylarca saklanabilir.
Muhtar evinin bir odasını genç çifte kiraya verir. Eve girildiğinde teğmen ve hanımının odası sağ taraftadır. Sol taraftaki küçük odada peynir tenekeleri depolanır. Vergi memurları köye geldiklerinde bu odada ağırlanırlar. Teğmenin evde olmadığı zamanlarda, Nuran gelini koruması için verilen asker (emir eri) de bu odada kalır. Ona asker-dede demek daha doğrudur. Anteplidir. 30 yaşlarındayken karısına tecavüz eden amcasının oğlunu namus uğruna öldürdüğü için mahkum olur. 60 yaşında hapisten çıkar ve hemen askere alınır. Onun da hayati hazin bir hikayedir. Sahanlıktan muhtar ve ailesinin kaldığı odaya ve ahıra da geçilir. Ahırda bir kaç inek, koyun ve çok sayıda kaz ile tavuk bulunur. Ahırdan çıkan pis kokuya ev halkı alışıktır. Kışın ahırdan yayılan sıcaklık toprak evin ısınmasında çok yararlı olur. Ayrıca kış ayalarında bütün ev halkı ahırı tuvalet (hela) olarak kullanırlar. Hava düzelince evin dışındaki ortak tuvalet kullanılır.
Köy halkı çok fakirdir. Üretimlerinin büyük kısmını Çıldır ve Kars’a götürüp satmaya çalışırlar. Okul, sağlık hizmetleri, elektrik ve su gibi Cumhuriyetin nimetlerinin köye gelmesi için en az 20-30 sene daha geçmesi gerekir. Sınırı korumakla görevli asker ve gümrük memuru ile vergi memurundan başka köye gelen olmaz. Yoksulluklarına rağmen ellerindekini yeni evlilerle paylaşmak isterler. Muhtarın ailesi ve köydeki genç hanımlar Nuran hanımı hiç yalnız bırakmazlar ve ondan şehir hayatını öğrenmeye çalışırlar. Nuran hanım da kısa zamanda onlara alışır ve samimi dost olurlar.
Teğmen Faruk’un esas görev yeri sınırdaki Aktaş karakoludur. Karakoldaki yaklaşık 50 askerin bir kısmı ile sürekli olarak atla sınırları incelemeye çıkar. Rus tarafındaki karakolda çelikten yapılmış yüksek gözetleme kuleleri varken bizim tarafta taş kümelerinin üzerinden gözetleme yapılır. En az ayda bir defa Sovyet subayları ile hudut ihlalleri ve sınır taşlarının düzenlenmesi için toplantılar yaparlar. Toplantılarda karşılıklı hediye vermek adettendir. Ruslar viski ve çikolata verirler, bizimkiler de Genelkurmay’dan özel hazırlanmış kutularda gelen kuru kayısı, tatlılar ve rakı takdim ederler. Ancak hediyelerin verilmesinden önce her iki tarafın da verecekleri hediyelerden tadarak zehirsiz olduğunu ispatlaması gerekir. Taraflar birbirine karşı çok saygılı davranır. Toplantıya katılan askerin üzerinin yeni olmasına özen gösterilir. Ancak bizdeki eldeki yeni elbise sayısı ancak bir mangaya (10 kişi) yettiği için askerler değişse de kıyafetler hiç değişmez. Ruslar da bunun farkına varırlar ve bazen genç teğmene şakayla karışık bunu hatırlatırlar.
Karakol ile köy arasındaki mesafe yaklaşık 6 km’dir, fakat teğmen görevi gereği evine haftada ancak bir defa ve birkaç saatliğine gelebilir. Bazen Nuran hanım yanında emir eri ile birlikte karakola yürüyerek gider. Sınıra sivillerin yaklaşması yasak olduğundan teğmenin yedek elbisesini giyer. Her ikisi de çok zayıf ve boyları yakın olduğu için elbiseler genç hanıma iyi uyar. Bir savaş halinde sınıra asker şevkini kolaylaştırmak için kazılmış yer altı tünelinden yaklaşık 1.5 saatlik yürüyüşle karakola varırlar. Bir-iki saat kaldıktan ve birlikte öğlen yemeğini yedikten sonra tekrar köye geri dönerler. Okuyacak kitap-gazete olmadığından Nuran hanım boş vaktinde askerlik eğitim kitaplarını okumaya başlar. Köyde kimse onu rahatsız etmez. Bu insanlardan gerçek dostluğu ve yaşam mücadelesini öğrenir. Yine de hasret başkadır. Trabzonlu babasını, Çerkez asıllı vefakar annesini ve kardeşlerini çok özler. Ailenin en büyük çocuğu olduğu için beş kardeşinin büyümesinde annesine çok yardımcı olmuştur. Hele kendinden 17 yaş küçük Leyla’yı kendi çocuğu gibi büyütmüş ve en çok onu özlermiş. 1949’un Ekim ayına girildiğinde bir günde yağan 50 santim kalınlığındaki karla kış geldiğini belli eder. Yollar kapanır, hayvanlar ahırlara sokulur ve tezekler ocakta yakılmaya başlanır. Hayat iyice yavaşlar. Akşamları kadınlar kendi aralarında toplanıp eğlenirken, erkekler geç saatlere kadar kahvede kalırlar. Saz çalan aşıklar ve onların atışmaları uzun kış gecelerine renk katar. Bundan dolayıdır ki, Anadolu halk şiir ve türkülerinde Kars yöresinin aşıklarının özel bir yeri vardır.
Aralık ayının sonuna doğru Nuran hanım hamile olduğunu fark eder. Sebze yokluğunun ve vitamin eksikliğinin etkisi kendini göstermeye başlar: Evin duvarlarını bıçakla oyup toprak yemeğe başlar. Muhtarın ailesinin kaldığı odada bir fırın ve yerde de bir tandır kuyusu bulunmaktadır. Yanmış tezek küllerini, özellikle kömürleşmiş parçaları görür. Ev sahiplerinin izniyle bunları toplayıp kibrit kutusuna koyar ve teğmenin yanında olmadığı zamanlar yer. Teğmenin izinli olduğu bir gün kızakla yakınlardaki bir köyde kalan subay ailesine ziyarete giderler. Orada odun sobasını görür. Yanmış meşe odunun parçalarını kimse görmeden alırken ev sahibi hanım durum fark eder. Haline acıyarak erkekler görmeden yanmış odun parçaları ve küllerinden küçük bir “hediye paketi” hazırlar ve Nuran Hanıma verir.