Seferberlik
Kelimenin doğrusu ‘Seferberlik’tir. Tam da Osmanlıca bir kelime: sefer (Arapça), ber (Farsça son-ek (alan, getiren, götüren anlamı katar)), lik (Türkçe son-ek). Osmanlıca yerine Türkçe konuşan bizim halk bunu bir güzelce Türkçeleştirmiş: Seferbirlik. Ne güzel değil mi, hem de daha anlamlı !
Seferberlik denilince 1. dünya savaşı anlaşılır, gerçi kelimenin genel bir anlamı varsa da. Yüzyılıncı dönemi dolayısiyle bugünlerde bu savaş üzerinde çok konuşulmakta olduğundan beni de bu konuda yazmaya götürdü.
Bazılarının özel anlamlar vermelerine rağmen, çoğunluk bu 1. dünya savaşının gereksiz sebeplerle yapıldığı düşüncesindedir. Kibir, birbirini çekememe, rekabet gibi şeyler neticesinde körükörüne bu savaşa girilmiş ve çok kısa süreceği sanılmıştır (dört yıl sürdü). Hatta yakınlarda bir yazar bu savaşı uykuda gezmeğe (sleepwalking) benzetmiş.
Şimdi, bu 1. dünya savaşına katılan Fransa, İngiltere ve Almanya gibi ülkeler endüstriyel devrimlerini yapmışlar (Rusya o kadar değil, hele biz hiç !) Bundan dolayı bu ülkelerin gelişmiş savaş endüstrileri var. Örneğin, tüfek yerine, makinalı tüfek var, insanları çayır gibi biçiyor. Sonra, dağlar gibi toplar, hatta uçak, tank ve zehirli gaz var.
Eskiden okla, kılıçla ve hatta tüfekle yapılan bir savaşta hayatını kaybedenlerin sayısı binlerle ölçülürken, modern savaşta kayıp sayısı milyonlara ulaşıyor. Bu kayıpları karşılamak için her eli tutanı savaşa çağırmak anlamında seferberlik ilân etmek icap ediyor.
Hatta Kanada’da böyle bir durum olmuş. İngeltere’nin yanında savaşa katılan Kanada’da önce gönüllüler cepheye gitmiş. Sonra, yukarda açıkladığım sebeplerden dolayı insan yetmeyince bizdekine benzer şekilde conscription denilen seferberlik ilân edilmiş. Özellikle Fransız Kanada’lılar buna karşı çıkmışlar, niçin biz İngilizler için savaşa gidelim, ölelim diye (Kanada tarihinde buna conscription crisis denir). Fakat çare yok gideceksin, ya gideceksin, ya da kurşuna dizileceksin. Yani, ölümlerden ölüm beğen!