Şiir Güzeldir
Bu sayımızda 41 yıl önce bir Eylül günü yaşamını yitiren Bedri Rahmi Eyüboğlu’nu hatırlayacağız. Bedri Rahmi Eyüboğlu, 21 Eylül 1975 tarihinde 64 yaşinda aramızdan ayrıldı. Resim, heykel, vitray, seramik, gravür gibi pek çok alanda iz bırakan eserler yarattı. İz bırakan şiirler yazdı. Geleneksel süsleme ve el sanatlarımızdan esinlenerek eserlerinde, Anadolu’nun kültürünü yansıttı. Şiirlerinde de memleket, insan ve doğa sevgisi ön plana çıktı.
1945 yılında ilk kez Halikarnas Balıkçısı’nın önerisi ile küçük bir yelkenli ile gerçekleştirilen Mavi Tur’un ilk ekibinde yer almıştır. Sabahattin Ali, Necati Cumalı, Sabahattin Eyüboğlu ve arkadaşları da bu gezide yer almıştı. Göcek’te yer alan ve kendi adıyla anılan Bedri Rahmi Koyu’nda 1974 yılında yaptığı gezi sırasında bir taş üzerine çizdiği unutulmaz resim bugün de sevenlerinin desteği ile aynı güzelliği ile durmaktadır.
Sizlerle Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun “Türküler Dolusu” adlı şiirini paylaşıyoruz.
Türküler Dolusu
Kirazın derisinin altında kiraz
Narın içinde nar
Benim yüreğimde boylu boyunca
Memleketim var
Canıma ciğerime dek işlemiş
Canıma ciğerime
Sapına kadar.
Elma dalından uzağa düşmez
Ne yana gitsem nafile.
Memleketin hali gözümden gitmez
Binbir yerimden bağlanmışım
Bundan ötesine aklım ermez.
Yerliyim yerli olmasına
İlmik ilmik, damar damar
Yerliyim.
Bir dilim Trabzon peyniri
Bir avuç tiftik
Bir çimdik çavdar
Bir tutam şile bezi gibi
Dişimden tırnağıma kadar
Ressamım.
Yurdumun taşından toprağından şurup gelir nakışlarım
Taşıma toprağıma toz konduranın
Alnını karışlarım.
Şairim şair olmasına
Canım kurban şiirin gerçeğine hasına
İçerisine insan kokusu sinmiş mısralara vurgunum
Bıçak gibi kemiğe dayansın yeter
Eğri büğrü, kör topal kabulüm
Şairim
Zifiri karanlıkta gelse şiirin hası
Ayak seslerinden tanırım
Ne zaman bir köy türküsü duysam
Şairliğimden utanırım
Şairim
Şiirin gerçeğini köy türkülerimizde bulmuşum
Türkülerle yunmuş yıkanmış dilim
Onlarla ağlamış, onlarla gülmüşüm.
Hey hey, yine de hey hey
Salınsın türküler bir uçtan bir uca
Evelallah hepsinde varım
Onlar kadar sahici
Onlar kadar gerçek
İnsancasına, erkekçesine
“Bana bir bardak su” dercesine
Bir türkü söylemeden gidersem yanarım.
Ah bu türküler
Türkülerimiz
Ana südü gibi candan
Ana südü gibi temiz
Türkülerde tüter dağ dağ, yayla yayla
Köyümüz, köylümüz, memleketimiz.
Ah bu türküler,
Köy türküleri
Dilimizin tuzu biberi
Memleket ahvalini onlardan sor
Kitaplarda değil, türkülerde ara Yemen’i
Öleni, kalanı, gidip gelmeyeni…
Ben türkülerden aldım haberi.
Ah bu türküler, köy türküleri
Mis gibi insan kokar, mis gibi toprak
Hilesiz hurdasız, çırılçıplak
Dişisi dişi, erkeği erkek
Kaşı kaş, gözü göz, yarası yara
Biçağı bıçak.
Ah bu türküler, köy türküleri
Karanlık kuyularda açılmış çiçekler gibi
Kiminin reyhasından geçilmez
Kimi zehir, kimi zemberek gibi.
Ah bu türküler, köy türküleri
Olgun bir karpuz gibi yarılır içim
Kan damlar ucundan, mürekkep değil
İşte söz, işte ses, işte biçim:
“Uzun kavak gıcım gıcım gıcılar”
İliklerine kadar işlemiş sızı
Artık iflah olmaz kavak ağacı
Bu türkünün yüreğinde sancı var.
Ah bu türküler, köy türküleri
Ne düzeni belli, ne yazanı
Altlarında imza yok ama
İçlerinde yürek var
Cennet misali sevişen
Cehennemler gibi dövüşen
Bir çocuk gibi gülüp
Mağaralar gibi inleyen
Nasıl unutur nasıl
Ömründe bir defa
Kazım’ın türküsünü dinleyen…