Şiir Köşesi
Bu sayımızda ölümünün 100.yılında Tevfik Fikret’i anıyoruz. 48 yıllık yaşamı 19 Agustos 1915 tarihinde sona eren Tevfik Fikret, döneminin en etkili şair, öğretmen ve yayıncılarından biri idi. Yapıtları ve savunduğu devrimci ve idealist fikirleriyle Mustafa Kemal’in de içinde olduğu döneminin aydınları üzerinde önemli etkileri oldu.
Dünyanın yeniden şekillendiği çalkantılı bir dönemde, Türk aydınlanma sürecinin önde gelen isimlerinden biri idi. Yaşamının son yıllarını 1905 yılında tamamlamayı başardığı ve Aşiyan (Yuva) adını verdiği Rumelihisarı sırtlarında yer alan evinde geçirdi. Aşiyan, ölümünden 30 yıl sonra 1945 yılında müze olarak halka açıldı.
Tevfik Fikret’in Balıkçılar adlı şiirini sizlerle paylaşıyoruz:
-Bugün açız yine evlatlarım, diyordu peder,
Bugün açız yine; lâkin yarın, ümid ederim,
Sular biraz daha sakinleşir… Ne çare, kader!
– Hayır, sular ne kadar coşkun olsa ben giderim
Diyordu oğlu, yarın sen biraz ninemle otur;
Zavallıcık yine kaç gündür işte hasta…
– Olur;
Biraz da sen çalış oğlum, biraz da sen çabala;
Ninen baban, iki miskin, biz artık ölmeliyiz…
Cocuk düşündü şikayetli bir nazarla: – Ya biz,
Ya ben nasıl yaşarım siz ölürseniz?
Hâlâ
Dışarda gürleyerek kükremiş bir ordu gibi
Döverdi sahili binlerce dalgalar asabi.
– Yarın sen ağları gün doğmadan hazırlarsın;
Sakın yedek biraz ip, mantar almadan gitme…
Açınca yelkeni hiç bakma, oynasın varsın;
Kayık çocuk gibidir: Oynuyor mu kaydetme,
Dokunma keyfine; yalnız tetik bulun, zirâ
Deniz kadın gibidir: Hiç inanmak olmaz ha!
Deniz dışarda uzun sayhalarla bir hırçın
Kadın gürültüsü neşreyliyordu ortalığa.
– Yarın küçük gidecek yalnız, öyle mi, balığa?
– O gitmek istedi; ‘Sen evde kal! ‘ diyor…
– Ya sakın
O gelmeden ben ölürsem?
Kadın bu son sözle
Düşündü kaldı; balıkçıyla oğlu yan gözle
Soluk dudaklarının ihtizâz-ı hâsirine
Bakıp sükût ediyorlardı, başlarında uçan
Kazayı anlatıyorlardı böyle birbirine.
Dışarda fırtına gittikçe pür-gazab, cûşan
Bir ihtilâc ile etrafa ra’şeler vererek
Uğulduyordu…
– Yarın yavrucak nasıl gidecek?
şafak sökerken o, yalnız, bir eski tekneciğin
Düğümlü, ekli, çürük ipleriyle uğraşarak
ilerliyordu; deniz aynı şiddetiyle şırak –
şırak dövüp eziyor köhne teknenin şişkin
Siyah kaburgasını… Ah açlık, ah ümid!
Kenarda, bir taşın üstünde bir hayâl-i sefid
Eliyle engini güya işaret eyleyerek
Diyordu: ‘Haydi nasibin o dalgalarda, yürü! ‘
Yürür zavallı kırık teknecik, yürür; ‘Yürümek,
Nasibin işte bu! Hâlâ gözün kenarda… Yürü! ‘
Yürür, fakat suların böyle kahr-ı hiddetine
Nasıl tahammül eder eski, hasta bir tekne?
Deniz ufukta, kadın evde muhtazır… ölüyor:
Kenarda üç gecelik bâr-ı intizâriyle,
Bütün felaketinin darbe-i hasariyle,
Tehi, kazazede bir tekne karşısında peder
Uzakta bir yeri yumrukla gösterip gülüyor;
Yüzünde giryeli, muzlim, boğuk şikayetler…
Tevfik Fikret