Sn. Ali Rıza Güney ile Söyleşi
Toronto Başkonsolumuz Sn. Ali Rıza Güney ile, günlük iş koşuşturmasının arasında, fakat iş hayatı yerine daha çok özel hayatını konu alan keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik. Sizlerle paylaşıyoruz.
– Söyleşimize Kanada’da yaşayan Türk toplumu için kısa bir özgeçmişinizle başlayabilir miyiz?
1971 yılında Ankara’da doğdum. İlkokul eğitimimi Ankara Koleji, ortaokul ve lise eğitimimi de Ankara Atatürk Anadolu Lisesi’nde tamamladıktan sonra ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümüne girdim ve anılan bölümden 1994 yılında mezun oldum. 2 yıl süreyle Bilkent Üniversitesinde Siyaset Bilimi alanında, 1 yıl da İtalya’nın Bologna şehrindeki Johns Hopkins Üniversitesinde Uluslararası İlişkiler Yüksek Diploma programını tamamlayıp Dışişleri Bakanlığına girdim.
2014’te 17.yılımı tamamladığım ve büyük bir onurla sürdürdüğüm bu meslekte Suudi Arabistan, Almanya ve Kudüs’te görev yaptım. Ankara’da Yurtdışı Tanıtma ve Amerika dairelerinde bulundum. Toronto’daki görevime başlamadan önce iki yıl süreyle Ortadoğu Daire Başkanlığı görevini yürüttüm.
– Okul döneminizdeki hedefleriniz ile bugün geldiğiniz konumu kıyaslar mısınız? Diplomat olmak hedeflerinizden biri miydi? Sizi yönlendiren etkenler neler oldu?
Hayatın akışı, yıllar içerisinde edindiğiniz izlenimler, karşınıza çıkan örnekler ve benimsediğiniz rol modeller tabiatıyla sizin de gideceğiniz yolun yönünde belirleyici rol oynuyor. İlk ve ortaokul dönemlerinde bambaşka meslekler hayal ederken, üniversite yıllarımda özellikle bazı diplomat büyüklerimle tanışmış olmam ve kendi geleceğimi o şahıslarla özdeşleştirmem Dışişleri Bakanlığı idealimde önemli bir etken oldu. Diğer bir ifadeyle üniversitenin birinci sınıfından itibaren kendimi bu mesleğin bir parçası olarak gördüm ve formasyonumu bu kararıma gore şekillendirmeye başladım. Bu mesleği yapma imkanım olmasaydı, akademisyen veya iç mimar olmayı arzu ederdim.
– Bir diplomat olarak belli zamanlarda yer değiştirmek, farklı ülkelere gidip yeni bir düzen kurmak mesleğinizin bir parçası. Sizin için bu sürecin güzellikleri ve tabi olarak zorlukları nelerdir?
Her meslekte olduğu gibi, eski tabirle “hariciye” mesleğinin de kendine göre olumlu ve olumsuz yanları bulunuyor. Bu mesleğe girmek isteyen gençlerimizin kendilerine soracakları en önemli soru, “idealist” olup olmadıklarıdır. Ülke sevgisi, vatan aşkı ve onur duygusu, bizler için canlarını vermekten kaçınmamış atalarımıza ve tarihimize olan sorumluluk bilinci bu mesleğin olumsuz gibi gözüken yanlarını gözardı edebilmemizdeki en önemli unsurlardır. Aksi halde bu mesleği icra ederken yaptığınız fedakarlıklar, katlanılmaz bir hale gelebilir.
– Bir diplomat değil ama bir aile bireyi, bir baba ve bir eş olarak kendinizi nasıl değerlendiriyorsunuz? Özel yaşamınızda aileniz, arkadaşlarınız size nasıl değerlendirir?
Bir insan her ne kadar objektif olduğunu iddia ederse etsin, kendini samimi bir şekilde değerlendirebileceğini düşünmüyorum. Bu nedenle özellikle çevremdiklerin benim hakkımdaki izlenimlerine fazlasıyla önem veririm ve beni değerlendirme hakkının onlarda olduğuna inanırım. Kaldı ki, içeriden kendinizi algılamanız ile dışarıdan algılanış tarzınız arasında bazen uçurumlar olabiliyor.
Çevremdikilerden duyduklarımı sizinle paylaşacak olursam, duygusal özelliğimin ağır bastığını soyleyenler çoğunlukta diyebilirim. Meslekte ise bazen aşırı titiz olduğum yönünde eleştiriler alabiliyorum.
– Yoğun ve özellikle Türkiye ile olan saat farkını da dikkate alır isek, mesai saati kavramı olmayan bir iş ortamında çalışıyorsunuz. İş dışında vakit bulduğunuz zamanlarda yaptığınız veya yapmak istediğiniz özel ilgi alanlarınız var mıdır?
Ciddi bir kitaplığım var ve Toronto’da özellikle ikinci el kitap satan dükkanlar nedeniyle kitaplarımın sayısı sürekli artıyor. Ankara’da Ortadoğu Daire Başkanlığım sırasında gece yarısından sonrasına sarkan bir mesai temposunda çalıştığım için yoğun çalışma koşullarına karşı yeterince kondisyonum olduğunu düşünüyorum. Gece geç vakit de eve gitsem, beni en çok dinlendiren alışkanlıklarımdan biri sevdiğim bir konuda kitap okumak. Bu konuda da ilginç bir tarzım var sanırım, çünkü 4 veya 5 kitabı aynı dönemde eşzamanlı olarak okumayı seviyorum. Bunun dışında ve tabitaıyla kitap okumaktan da önce gelen ilgi alanım, oğlumla vakit geçirmek. Onun yanında uluslararası ilişkilerin katı gerçekliği ve acımasızlığının, günlük diplomasinin, sorunların ve koşturmacanın içinden sıyrılıp başka bir dünyaya seyahat ediyorum adeta.
– Bu söyleşi için ayırdığınız zaman için Telve okurları adına çok teşekkür ediyoruz. Meslek hayatınızda başarılar diliyoruz.
Ben size teşekkür ediyor ve Telve ailesine başarılar diliyorum.