Sn. Günsan Çetin ile Söyleşi
Günsan Çetin, çok başarılı bir girişimci ve iş kadını. Geçtiğimiz ay, Turkish Society of Canada Gönüllüleri partisine katılarak, hem derneğimiz tarafından kendisine bugüne kadar yapmış olduğu destekleri ifade eden bir plaket verildi hem de kendisi ile bir röportaj yaparak, yaşamı ve tecrübeleri hakkında bilgi ve gençlere önerilerini dinleme şansımız oldu. Aşağıda yaptığımız uzun röportajdan bölümleri okuyabilirsiniz.
-Merhaba Günsan Hanım. Toronto’ya hoşgeldiniz. Kendinizi kısaca okuyucularımıza tanıtır mısınız?
Öncelikle böyle çok seçkin bir Türk grubu ile birlikte olmaktan dolayı burada çok mutlu olduğumu belirtmekle başlamak istiyorum. Ben Bir doktor anne babanın çocuğuyum ve Anadolu’nun 11 değişik ilinde babam görev yaptı. Ben ilkokulu bile altı şehirde okudum ve hep devlet okullarında okudum. Ondan sonra Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde Makine Mühendisliği okudum. Arkasından hep gönlümde olan modacılık geldi. Çok severdim modayı ve giysiyi. Üniversite sonrasında Amerika’da hem moda tasarımı hem de kalıp ve teknik yönü ile ilgili eğitim aldım. 1984 yılında ilk işim olan ve Günsan adını da etiketleştiren bir firma kurdum Osmanbey Istanbul’da. Oradan başlayarak kendimi moda dünyasının içine soktum. Aşağı yukarı 5-6 yıl kendi tasarımlarını üreterek Avrupa’nın değişik ülkelerindeki yüksek kalitede mal satan butiklere sattım.
– Mühendislikten böyle bir alana geçtiniz.
Evet tamamı ile çok değişik. Fakat hem de yaratıcılık yönümü teknik dile çeviren mühendisliğin bana verdiği yeteneği çok güzel kullanma şansını yakalamış oldum. 1988 yılında da Amerika’nın ilk satınalma organizasyonu olan ve Amerika’nın büyük mağaza gruplarının 1916 yılında bir araya gelip kurduğu AMC adlı bir organizasyonun genel müdürlüğüne atandım. Kendi işimi kapatarak işi kabul ettim. Amerikalılar çok mutsuzlardı ve eğer sen bu organizasyonun yönetimini almazsan biz bu ofisi kapatıp Türkiye’den çıkacağız dediler. O dönemde Türkiye’nin tekstil ve konfeksiyonda Amerika’ya ihracatı sadece 200.000 dolardı. Tabi ben bunu çok onursal bir mücadele olarak aldım. Kendi işimi kapatıp o şirketi genel müdür olarak devir aldım. Aşağı yukarı 200.000 dolarlar civarında olan bir iş hacmini 7 senede 45-50 milyon dolar seviyesine getirdim.
Ardından GAP Inc., Banana Republic ve Old Navy ve GAP mağazalarının Türkiye’de satınalma ofisleri kurulurken bana iş teklif ettiler. Ben de ikinci bir serüven olarak bu işi kabul ettim. Fakat sadece Türkiye operasyonu olarak başlayan bu yolculuğumda iki sene içinde değişik ülkeleri de bana bağladılar ve neticede kendimi tüm Avrupa, Kuzey Afrika ve Ortadoğu’dan sorumlu Vice President olarak buldum. Tabi burada önemli olan İtalya’nın bana bağlanmış olması. Moda dünyasında bu kadar yaratıcılığıyla kendini kabul ettirmiş bir ülkenin başına bir Türk kadınının geçmesi başta İtalyanları çok rahatsız etti. Ama sonra onlarla da çok güzel bir iş ortaklığı yapma şansımız oldu. Merkez ofisini Floransa’dan İstanbul’a taşıdım. Ama ben Floransa’da çok uzun süre yaşadım. Çünkü İtalya gerçekten çok zor bir pazar . İş takibi açısından. 10 sene bu organizasyonu yönettim. 650 milyon dolar gibi bir hacimle emekli oldum. O zaman vaktimin %85’i yurtdışında geçiyordu. 13 ülkede üretimimiz vardı. Ayda bir kere San Francisco’ya geliyordum. Bir kere Hong Kong’ a gidiyordum. O nedenle çok yorucu bir iş hayatım vardı ve çok yıprandım. Başka bir iş yapmayı da düşünmüyordum. Bu 2006 yılında oldu.