Yazar Elif Elif Diye
(2 Şubat 2017)
Dünya arkadaşlık günüymüş bugün.
Hastayım bu günlere. Analar günü, danalar günü, her şeyin günü… Hep düşünürüm, olan var olmayan var… Hep hüzünlenirim olmayanlar için, bu nedenle pek bayılmam bu günlere. Birden Facebook’ta karşıma Arkadaşlık Günü çıkınca gülümsedim.
Tam da günü…
Düşündüm. Arkadaşı olmayan var mıdır? Ne tehlikesiz bir gün. Kimseyi kırmaya aday değil, herkese yaranabilir bir gün. Herkesin vardır arkadaşı, dedim. Ne güzel.
Bana bu sabah sebepsiz bir cümle geldiğinde evrenden, tam zamanında, arkadaşlar günü olduğundan habersizdim. Sıcacık bir cümleydi. Nedensiz. Durduk yerde. “İyi ki hayatıma girdin” diye biten, kalbime sakladığım bir uzun paragraf hatta. Evrende küçücük bir nokta olduğunu unutturan bir kaç sihirli söz. Kendini iyi , güçlü, matah bir şeymiş gibi hissettiren. O cümleye ihtiyacı mı var insanın? Yok elbet. Ama, o cümleye ihtiyacın olduğunu düşündüğün anda gelmesi güzel olan. İçten gelmesi. Dilenmeden gelmesi. Önsüz, artsız, niyetsiz gelmesi.
Düşündüm. Herkesin var böyle en azından bir tane arkadaşı. En berbatımızın dahi var, berbat da neyse tabi ki. Katillerin de var, hırsızların da var, iyinin, kötünün, herkesin var insana ölümlülüğünü unutturan, insanlığını hatırlatan. Seni tüm güzelliğinle, çirkinliğinle bağrına hep basan. Hesap sormayan.
Karşılıklılıktan gayri hiç bir önkoşulu olmayan. Emin hissettiren.
İyi anne, iyi evlat, iyi baba gibi değil iyi arkadaş. İyiliğine kendini ikna etmek zorunda olmadığın bir şey. İyiymiş gibi yapman gerekmeyen bir şey. Bazen senin kadar kötü olmasına bayıldığın, bazen işe yaramazlığını paylaştığın, bazen iyiliğinden gurur duyduğun bir şey. Kendinle olan ilişkin gibi bir şey iyi arkadaş. Ne kadar açıksan, ne kadar rahatsan, ne kadar doğalsan o kadar güzelleşen bir şey. Bazen süfli, bazen derin… Dedikodu yapacak, sırlarını paylaşacak kadar güvenilen. Elini hep tutan, yarıda bırakmayan. Hep orada bir yerde olan ve sizin nerede olduğunuzu bilmesi yeten, peşinden koşmak gerekmeyen. Bazen ara verildiğinde kaldığı yerden kolayca devam eden. Ne dersen de, ne yaparsan yap, senin kendine gelmeni sakince bekleyen. Çok uzun süre bekleyebilen. Ve sonrasında sesini duymaya, yüzünü görmeye can attığında, seslendiğinde, ‘hoşgeldin’inin ılık bir duş hissi yarattığı, kolay yenilenen, yenileyen, besleyen.
Bütün bu romantik şeyleri yazdıktan sonra durdum, düşündüm. Benden gidenleri, kalanları, yeni gelenleri. Çok kalabalık arkadaşlıklardan, üç beşe inen dostluklarımı. Hepsi bende biraz kalan, hep kalacak olan. İç ferahlığıyla uğurlanan… Ve ben de birilerine kötü arkadaş oldum diye düşündüm, gocunmadan. “Bu bilmiş bilmiş yazdıkların gibi bir arkadaş mıydın sen herkese be Elifcik,” dedi iç sesim. “Hadi oradan! En iyi biz biliriz birbirimizi. Senin de nelerini gördük.” Birileri uzaklaşırken, bu aynı Elif’e yeni gelenler oldu. Bünye meselesi. Her yeni gelenden de azı kaldı. Herkeste olduğu gibi. Kime ne lazımsa, o geliyor insana. Güzel olan şu: herkesin en azından bir iyi arkadaşı var çok şükür ki… Yani inşallah vardır…
Bu sabahki hislerim, üstüne beni olduğum gibi gören, bilen, seven, kabul eden birinden gelen bir mesaj, üstüne Arkadaşlık Günü geyiği… Şu hayatın zamanlamasına hastayım bazen… Bu mükemmelliğe hastayım. Kalplerimizden gelmiş geçmiş herkesin şerefine gelsin bu yazı.
Trafiği bol eliften.
Fotoğraf: Elif Barut
Elif Barut
Ankara’da 1967’de doğan Elif Barut’un çocukluğu Cezayir’de geçti. ODTÜ Mimarlık Bölümü’nden mezun oldu. Mimar olarak başladığı meslek hayatına, 2014’te Toronto’ya gelene dek gümüş sanatçısı olarak devam etti . Elif Barut artık sadece denemeler ve hikayeler yazıyor, fotoğraf çekiyor.
www.yazarelifelifdiye.blogspot.ca