3-bir-bölük-Türk-askeri

10 Kasım ve Çanakkale Kahramanları

Turkish Society of Canada, her yıl olduğu gibi, bu yıl da 10 Kasım Atatürk’ü anma etkinliği düzenledi. Bu 10 Kasım etkinlikleri, okul yıllarımızdan alışık olduğumuz matem havasında, bayrakların yarıya inip saat dokuzu beş geçe tüm siren ve kornaların çaldığı, Atatürk şiirleri okunurken öğretmenlerimizin Atatürk’ün ölümüne üzülerek göz yaşı döktüğü 10 Kasım törenlerinden çok farklı bir şekilde gerçekleşmektedir. Bu etkinlikler, ölüm gününde Atatürk’ü anmanın yanında onun devrimlerini ve onun gibi düşünenlerle birlikte kurduğu Cumhuriyet’in değerini vurgulayan ve sanatsal öğeler taşıyan gösterileri de içermektedir. Bu yıl da geçtiğimiz 2 yıl olduğu gibi Sunay Akın derneğin davetlisi olarak Toronto’ya gelerek etkinliğimizde nefis bir gösteri sundu bizlere. Bunun yanı sıra yine önceki yıllarda olduğu gibi Hülya Sayın’ın önderliğinde dernek gönüllüleri tarafından sahneye konulan bir gösteri de yer aldı.

İçinde bulunduğumuz 2015 yılının 1915 Çanakkale zaferinin 100. Yılı olması nedeniyle, bu yılki Atatürk’ü anma gününün teması Çanakkale Savaşı olarak seçilmişti. 8 Kasım 2015 Pazar günü Toronto Isabel Bader tiyatrosunda yer alan etkinlikte Sunay Akın’ın gösterisinden önce, tüm gönüllülerin aylarca özveri ve coşkuyla hazırladıkları epik bir gösteri sunuldu. Mizanseni Hülya Sayın tarafından tasarlanan gösterinin dekor malzemelerinin hepsi gönüllüler tarafından üretilmiş veya temin edilmişti. Sahnede kullanılan görsel efektlerden müziğe kadar herşey amatör bir kadro tarafından profesyonelleri aratmayacak şekilde sunuldu ve gösteri bütünüyle seyircilerin büyük beğenisini kazandı.

Gösteri sırasında Toronto gönüllüleri tarafından sahnede canlandırılan Çanakkale kahramanlarının hikayelerini aşağıda okuyabilirsiniz.

7-Kahramanlar-tedavi 8-türk-askerleri-mola-esnasinda 6-seyit 5-Yahya Cavus aniti ve turk bayragi

Mehmet Çavuş: Bombacı Mehmet Çavuş, Atatürk’ün hatıralarında da yer almıştır. 26 Şubat 1915’te Eceabat’a yeni gelen Mustafa Kemal, hatıralarında Mehmet Çavuş’u şöyle anlatmıştır:  “Gece karanlığında yaralıları dolaştığım sırada Mehmet Çavuş adında birinin takımıyla düşmana atılışında, elindeki silahının kullanılmaz hale gelmesinden hücumuna taş ile devam ettiğini öğrendim. Emsallerine örnek olur düşüncesiyle hemen orada, kendisinin nişanla taltifini yukarı makamlara yazdım. Sonraları çok nam kazanan Mehmet Çavuş budur.” O gün Çanakkale Boğazı denizden zorlanmıştır. Düşman, donanma toplarıyla Türk bataryalarını dövmekte, bir yandan da Seddülbahir’e de akıncı müfrezesi çıkarmaktadır. Bu müfrezeye takımı ile karşı koyan ve geri püskürten kişi işe Mehmet Çavuş’tur. Gelibolu’da Mehmet Çavuş’un kahramanlıkları anlatılmaktadır. Savaşta, karşılıklı siperlerin olmadığı bölgelerde, özellikle de Conkbayırı ve Kanlısırt bölgelerinde İngilizler bol miktarda el bombası atıyordu. Türk birliklerinde ise çok az sayıda el bombası vardı. Buralarda mevzilerin arasındaki mesafe 30 ila 40 metre kadardı. Hatta bir ara mesafe 8 ila 10 metreye kadar düşmüştü. İngilizler sürekli el bombası atıyorlar, bazı kahramanlarımız da çok kısa bir süre içinde, yani beş ya da altı saniye içinde bu el bombalarını alarak İngilizlere geri atıyordu. İşte bu gözü pek kahramanların arasında en ünlüsü Mehmet Çavuş’tu. Onu ünlü yapması, el bombalarını geri atmasıydı şüphesiz ancak bir bombanın elinde patlaması sonrasında sağ kolu kopmuştu. Ancak O, yine yılmamıştı. Türk siperlerine gelen çok sayıda bombayı geri atan Mehmet Çavuş için bu iş adeta oyuncak haline gelmişti. Ayrıca yaptığı bu iş, çok sayıda silah arkadaşının da hayatını kurtarmıştır.

İngilizler bunu anladı ve bombaları biraz bekletip fırlatmaya başladı. Böyle bir bomba Mehmet Çavuş’un elinde patlamıştır. Bu patlama sonucunda da sağ eli bileğinden kopmuştur. Hastaneye kaldırılmıştır Bombacı Mehmet Çavuş. Ancak içi içini yiyordu. Hastaneden tabur komutanına mektup yazdı Mehmet Çavuş. Mektubunda, “Sağ kolumu kaybettim, zarar yok, sol kolum var” diyordu. “Onunla da pekala iş görebilirim” diye de devam ediyordu mektubu: “Beni müteessir eden ve yüne kıtama iltihak edip düşmanla çarpışmama mani olan şey yaramın henüz kapanmamış olmasıdır. Hastaneden kurtularak halen harbe iştirak edemediğim için beni mazur görünüz, affedeniz muhterem kumandanım.” Mehmet Çavuş iyileşti, tekrar cepheye koştu. Komutanından en ön safta görev istedi. Bu kez atılan el bombalarını sol koluyla geri atıyordu. Yine böyle bir geri püskürtürken bomba patladı ve şehit oldu.

9-KaraFatma 11-forumdascanakkalesavasi 1-Askerler-Canakkaleye_gidiyor 2-cicekli vagonlarlar

Nezahat Onbaşı: Albay Hafız Halit Bey, komutasındaki 70. alayla birlikte Milli Mücadele saflarına katılmış; ancak eşi Hadiye Hanım daha 24 yaşındayken vereme kurban gittiğinden ve o yıllarda İstanbul işgal altında bulunduğundan, küçük kızını da yanında götürmek zorunda kalmıştır.

Böylece kader küçük Nezahat’ı, daha 9 yaşındayken cepheyle tanıştırmış, 12 yaşına kadar tam üç sene müddetle cephelerde bilfiil babasının yanında savaşmıştır.

Nezahat Onbaşı babasıyla birlikte, Geyve Savaşı, Konya İsyanı, Birinci ve İkinci İnönü Savaşları ile Sakarya ve Gediz Muharebelerinde yer almış ve gösterdiği kahramanlıklarla 70. alayın simgesi olmuş, alay kızlı alay diye anılmış hatta Mustafa Kemal Paşa ve İsmet Paşa’nın dahi dikkatini çekmiştir.

Rütbesini Gediz Cephesinde aldı..
Babası Halit Bey’in kumandasındaki 70. Alay zor anlar yaşamaktaydı ve 600’e yakın asker cepheden kaçıyordu..
Nezahat Onbaşı atıyla 600 kişilik alayın önüne kesip “Ben babamın yanında ölmeye gidiyorum, siz nereye gidiyorsunuz?” diyerek cephede kalmalarını ve savaşın kazanılmasını sağlamıştı..
Onbaşı rütbesiyle Çanakkale’de de görev aldı.

TBMM 1921 yılında ilk İstiklal Madalyası’nın Nezahat Onbaşı’ya verilmesini kararlaştırdı, fakat bu karar daha sonra unutulduğu için yürürlüğe hiç girmedi ve madalya hayattayken kendisine verilemedi. Nezahat Onbaşı 1994 yılında vefat etti. İstiklal Madalyası ölümünden sonra 2013 yılında torununa verildi.

Yahya Çavuş: 19. Tümen Komutanı Albay Mustafa Kemal 24 Nisan 1915 günü bütün birliklere karaya ayak basacak her işgalci düşman askerlerinin yok edilmesi emrini verdi. 25 Nisan 1915 sabahı düşman savaş gemileri Ertuğrul Koyu’na tonlarca bomba yağdırdı. 26. Alay’ın 3. Taburu bu bölgeyi koruyordu. Tabur Komutanı Mahmut Bey ile Asteğmen Hüseyin Bey’in şehadeti üzerine komuta Ezineli Yahya Çavuş’un eline geçti. Yahya Çavuş Galiçya ve Balkan Savaşı’na katılmış 28 yaşında cesur bir asker sağ kalan 67 arkadaşı ile siperlerde mevzilenmiştir. Albien ve River gemilerinden şafakla beraber karaya çıkmaya başlayan 3000 düşman askerini Ertuğrul Koyu’nun sularına gömmüş, deniz kızıla boyanmıştır. 48 saat düşmanın binlerce top mermisi ve askerine karşı kıyı ve siperleri korumuştur. Düşman bir tümen bildiği Türk Birliği’ni Yahya Çavuş’u siperlerinde 62 kahraman ve şehidin cesedi ile karşılaşınca hayretler içinde kalmıştır.

Hatice (Asker Ahmet): Çanakkale’de kadınlar da savaşıyordu..
Üstelik erkekler zorunlu asker, kadınlar gönüllüydü..
Kimi cephe gerisinde, kimi bizzat cephede..
Kimi keskin nişancı, kimi hastabakıcı..
Anafartalar’da, Seddülbahir’de, Arıburnu’nda..
Mermilerin, şarapnel parçalarının arasında savaştılar….
Bazıları saçlarını kestirip, kılık değişti..
Kadın olduklarını kimse anlamadı…
Bunlardan biri Hatice Hanımdı..
Ahmet diye biliyorlardı ismini..
Anafartalar’da 56. Fırkada görev almıştı..
İyi silah kullanıyordu..
Korkusuzdu..
Gögüs göğüse süngü savaşına bile girdi..
Çanakkale’den sağ çıktı..
Sonra Kurtuluş Savaşında cepheden cepheye koştu..
Kütahya Cephesinde Çay ve Dumanlı Pınar Muharebelerinde de erkeklerle birlikte savaştı.
İzmir’de Yunanlılara esir düştü..
Kurtuluştan sonra 20 Mart 1926 tarihli Zafer-i Milli gazetesine şunları söyledi.
“İzmir’in Kemalpaşa Nif kazasının Ahmetli köyünden Hacı Halilzâdeler’denim. Babam merhum Mehmet Efendi’dir. Çanakkale Anafartalar’da 56. fırkada silahımla muharebelere iştirak ettim. Adım Ahmet idi. Benim kadın olduğumu kimse bilmiyordu. Şarapnel ve kurşunlarla dokuz yerimden yaralandım. Milli muharebelerimize de gönüllü iştirak ettim…”

Seyit Onbaşı: 1909 yılında Osmanlı Ordusu’na katıldı. Balkan Savaşı’nda çarpıştı. I. Dünya Savaşı’nın başlaması ile Çanakkale Cephesi’nde topçu eri olarak göreve başladı. 18 Mart 1915’te Müttefik donanması Çanakkale Boğazı’nı geçmek için saldırıya geçti. Bu sırada Seyit Onbaşı Rumeli Mecidiye Tabyası’nda görevliydi. Türk topçusunun yoğun karşı ateşi ve daha önceden Nusret mayın gemisinin döktüğü mayınlar, bu saldırıyı püskürttü. Yapılan atışlar sebebiyle tabyada bulunan topun mermi kaldıran vinci parçalandı. Bunun üzerine Seyit Ali 215 kilogram ağırlığındaki top mermilerini sırtlayarak top kundağına yerleştirdi. Seyit Ali, ilk iki atışta Ocean’a hafif bazı hasarlar verdiyse de, üçüncü atışında Fransız zırhlısı Ocean’a ağır yara verdi. Atılan mermi geminin su kesiminin biraz altına isabet ederek geminin anında yan yatmasına neden oldu, daha sonra Nusret mayın gemisi’nin döktüğü mayınlardan birine çarptı. Ocean  da bu yaradan kısa bir süre sonra alabora olarak battı. Bu yüzden komutan ona onbaşılık görevini verdi. Çanakkale savaşından bir gün sonra Seyit Ali Onbaşı’dan top mermisi sırtında fotoğrafı çekilmesi istendi. Seyit Ali Onbaşı ne kadar zorlansa da top mermisini kaldıramadı. Sonra Seyit Ali Onbaşı “Yine savaş çıksın, yine kaldırırım” dedi. Bundan sonra ancak fotoğrafı tahta bir mermiyle çekilebildi. Seyit Onbaşı 1939 yılında veremden öldü.

Safiye Hüseyin Hemşire: Safiye Hüseyin İngiltere’de denizateşeliği hizmetinde bulunan Ahmet Paşa’nın kızıdır. Öğrenimini Avrupa’da yapmıştır.

Türkiye’de modern hemşireciliğin gelişmesine büyük katkısı olan Safiye Hüseyin (Elbi), şefkat ve meslek aşkıyla dopdolu bir kadındı. Batı kültürüyle yetişen bu ilk hemşiremiz, saltanat döneminde Almanya ve İsviçre’de düzenlenen milletler arası kongrelere katıldı. İlk defa ulusumuzu bu alanda temsil etti. Yabancı devletlerden iftihar ve takdir nişanları aldı.

Cumhuriyetin ilanından sonra da tüm hayır kurumlarında ve derneklerde üstün bir feragatle çalıştı. Hemşirelik mesleğiyle ilgili hayli yazılar yazmış ve konferanslar vermiştir. Ömrünün son gününe kadar mesleğinin tutkusu içerisinde yaşamını sürdüren ilk hemşiremiz Safiye Hüseyin, 1964 Temmuz’unda 83 yaşında, yetiştirdiği hemşirelerin kucağında gözlerini kapadı.

Çanakkale Savaşı başladığında Safiye Hüseyin gönüllü hastabakıcı olarak yazılmış ve Reşit Paşa Hastane Gemisi’ne baş hastabakıcısı olarak verilmişir. Ayrıca Balkan muharebelerinde de hastabakıcı olarak görev almıştır.

Kınalı Ali: Üsteğmen Faruk cepheye yeni gelen askerleri kontrol ediyor bir taraftan da onlarla laflıyordu nerelisin gibi sorular soruyordu. Bir ara saçının ortası sararmış bir çocuk gördü. “Adın ne senin evladım?…” “Ali…” “Nerelisin?…” “Tokat Zilede’nim…” “Peki evladım bu kafanın hali ne?…” “Anam cepheye gelirken kına yaktı komutanım…” “Neden?…” “Bilmiyorum komutanım…” “Peki gidebilirsin Kınalı Ali…” O günden sonra herkes ona Kınalı Ali der. Herkes kafasındaki kınayla dalga geçer. Kısa sürede cana yakın ve cesur tavırlarıyla tüm arkadaşlarının sevgisini kazanır. Bir gün ailesine mektup yazmak ister. Ali’nin okuma yazması da yoktur arkadaşlarından yardım ister ve hep beraber başlarlar yazmaya. Ali söyler arkadaşları yazar: “Sevgili anne babacım ellerinizden öperim ben burada çok iyiyim beni merak etmeyin…” Kız kardeşini kendinden bir küçük erkek kardeşini sorar köyündekilerin burnunda tüttüğünü yazdırır. Kendilerini merak etmemesini kendileri var oldukça düşmanın bir adım bile ilerleyemeyeceğini yazdırır. Gururla mektubu bitirir neden sonra aklına gelir ve yazının sonuna anasına not düşer (Ali’nin kendisinden hemen sonra askere gelecek bir kardeşi daha vardır) “Anacığım kafama kına yaktın burda komutanlarım ve arkadaşlarım benle hep dalga geçtiler sakın kardeşim Ahmet’e de yakma onla da dalga geçmesinler ellerinden öptüm…”Aradan zaman geçer. ingilizler kati netice almak için tüm güçleriyle Gelibolu’ya yüklenirler. Bu cepheyi savunan erlerimiz teker teker şehit düşerler. Bunlara takviye olarak giden yedek kuvvetlerde yeterli olmamış, onların sayıları da epey azalır, Gelibolu düşmek üzeredir. Kınalı Ali’nin komutanı da olayı görüp yerinde duramaz. Kendisinin bölüğü henüz sıcak temasa hazir değildir. Onlar yeni gelmistir. Komutanların bu düşünceli halini gören ve durumun vehametini bilen Kınalı Ali ve arkadaşları komutanlarına yalvar yakar oraya gitmek istediklerini söylerler. Komutanları onları ölüme gönderdiğini bile bile çaresiz gönderir. Kinalı Ali’nin bölüğünden kimse sağ kalmaz hepsi şehit olmuştur. Aradan zaman geçer. Kınalı Ali’nin ailesine yazdığı mektubun yanıtı gelir. Komutanları buruk ve gözleri dolu dolu mektubu açıp okumaya karar verirler (Bu mektubun aslı Çanakkale Müzesi’nde sergilenmektedir.) Babası anlatır Ali’nin: “Oğlum Ali nasılsın, iyi misin? Gözlerinden öperim selam ederim. Öküzü sattık paranın yarısını sana, yarısını da cepheye gidecek kardeşine veriyoruz. Şimdi öküzün yerine tarlayı ben sürüyorum zaten artık zahireye de fazla ihtiyacımız olmadığı için yorulmuyorum da siz sakın bizi merak etmeyin bizi düşünmeyin” der, köyü, akrabalarını anlatir ve mektubu bitirir. “Ali ananın da sana diyeceği bir şey var…” “Oğlum Ali, yazmışsın ki kafamdaki kınayla dalga geçtiler kardeşime de yakma demişsin. Kardeşine de yaktım. Komutanlarına ve arkadaşlarına söyle seninle dalga geçmesinler. Biz de üç şeye kına yakarlar: 01- Gelinlik kıza; gitsin ailesine, çocuklarına kurban olsun diye… 02- Kurbanlik koça; ALLAH’a kurban olsun diye… 03- Askere giden yiğitlerimize; vatana kurban olsunlar diye… Gözlerinden öper selam ederim. ALLAH’a emanet olun…” Mektubu okuyan Ali’nin komutanı ve diğerleri hıçkıra hıçkıra ağlamaktadırlar…

Abidin Akkök

1963’de İstanbul’da doğan Abidin Akkök orta öğrenimi Saint-Benoit Fransız Lisesi’nde tamamladıktan sonra 1989 yılında Boğaziçi Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği bölümünü bitirdi. Kariyerine daha üniversitede öğrenciyken 1986 yılında Apple Computer’de programcı olarak başlamış ve daha sonraki yıllarda IBM Canada’da çalışırken 2000 yılında Proje Yönetimi konusunda uzmanlaşmıştır. Mühendislik Yönetimi dalında yüksek lisans derecesi de olan Abidin Akkök, Kanada ve A.B.D.’de uzun yıllar Proje Yöneticiliği yaptıktan sonra, halen Seneca ve Centennial Kolejlerinde Veritabanı ve Proje Yönetimi dersleri vermektedir. 1994 yılında ailesi ile birlikte Kanada’ya yerleşen Abidin Akkök, Turkish Society of Canada’nın da kurucuları arasındadır.

Kaynaklar:

http://www.gazihaber.com/haber/4280/bombaci-mehmet-cavus.html

https://sedatinadresi.wordpress.com/2015/03/16/canakkalenin-kadin-askerleri/

https://tr.wikipedia.org/wiki/Nezahat_Onbaşı

https://tr.wikipedia.org/wiki/Seyit_Ali_Çabuk

http://www.ataturktoday.com/refbib/yahyacavus.htm

http://mutfarabi.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/33/07/751809/icerikler/hemsirelik-haftas-kutlu-olsun_1246334.html

http://www.zilechp.com/?pnum=23&pt=Kınali+Ali+Ve+Çanakkale+Zaferi