mevlana

SUFİ  ÖĞRETİSİ

2016 yılını kan ve göz yaşlarıyla geçirdik. Cam yerine gazete kağıdı ile kapatılmış şehit evleri, ayağındaki lastik ayakkabının yarısı yok, vatan sağ olsun diyen şehit babaları, yetim ve öksüz kalmış babasının tabutuna selam duran çocukları,  gelinliği henüz sandığa konmamış dul kalan gelinleri, saçlarını yolan şehit anaları gördük. Ne yazık ki 2017 yılına da aynı acı ve göz yaşlarıyla girdik. Hani bir önceki seneye girerken birbirimize iyi seneler, huzur ve barış dilemiştik…

Tarih boyunca kutsal dinimiz kullanılmıştır. Oysa barış anlamında olan İslam Dini ,Mevlana’ları, Yunus’ları, Hacı Bektaşı Veli’leri, Taptuk Sultan’ları, Ahmet Yesevi’leri yetiştirmiş bir dindir. Onların bize bıraktıkları Tasavvuf Felsefesi, İnsan sevgisi ve Hünamizimdir.

İkinci Hiyaseddin Keyhüsrev’in, Kösedağı Savaşında, Moğollara yenilmesiyle  istila , yağma, iç karışıklıklar, yalan, gammazlık, açlık, aşırı vergiler insanları bunaltmıştır. Bu eş zamanlı yaşamış Tasavvuf ehli insanların insan sevgisi, erdemli davranışları yüceltmeleri, insanları birliğe çağırmaları bu kaos ortamında çok önemli olmuştur. Onlar yalnız Tanrı’ya kavuşmak için birer sufi değildir. Bunlar haksızlığa, zulme, yalana karşı çıkmış, doğrunun, haklının yanında olmuşlardır. Çağlar boyunca da erdemin, Sevginin, barışın çağrıcısı olmuşlardır. O günün kaosu içinde Yunus barışı arar. Düşmanı ile barışacak kadar hoş gönüllüdür. ‘’ Beri gel barışalım / Yad isen bilişelim.’’ diyen Yunus, gönülden gönüle köprü kurmak ister.  Onlarda sen ve ben gibi ikilik, ötekileştirme yoktur. Mevlana bunu Mesnevi’sinde çok güzel anlatır: ‘’ Birisi bir gün bir tasavvuf ehli dostunun kapısını çalar. Dostu ’’Kapıyı çalan kim ?‘’ deyince ‘’Benim” diye cevap verir. Dostu : ‘’Git şimdi zamanı değil, böyle bir sofra ham kişinin makamı olamaz, hamı ayrılık ateşinden başka ne pişirebilir, nifaktan ne kurtarabilir.’’ der. Adamcağız gider, tam bir yıl sonra pişmiş, olmuş olarak tekrar gelir. Edeple halkaya vurur. İçeriden ‘’ Kim o ?’’ deyince : ‘’Gönlümü alan sevgili sensin’’ diye cevap verir. İçerideki ‘’Madem ki  bensin, ey ben, gel içeri gir. Ev dar iki kişi sığmaz” der. Burada anlaşıldığı gibi, senlik, benlik ve ötekilik yoktur. Bir ve tek vardır. Onlarda ne Sunni, ne Şii ne Hanifi ne Hambeli ne de Maliki vardır. Bütün insanlık tek potada eritilir.

Gel, gel ne olursan yine gel

İster kafir,ister mecusi

İster puta tapan ol yine gel

Bizim dergahımız ümitsizlik dergahı değildir

Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel,

Şu toprağa sevgiden başka bir tohum ekmeyiz,

Şu tertemiz tarlaya sevgiden başka bir tohum ekmeyiz biz.

Beri gel beri! Daha da beri! Nice şu yol vuruculuk

Madem ki sen bensin, ben de senim, niceye şu senlik benlik

Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız,

Bizim mezarımız ariflerin gönlündedir.

EBU SAİD EBU’L – HAYR

 

Görüldüğü gibi dini, mezhebi ve ırkı ne olusa olsun, en üstün bir varlık olarak yaratılmış olan insan, merkezdedir. Sen bir insansın, insansın ve enüstün bir  varlık olarak yaratılmışsın. Sen ben yok, tek var.

Her gün bir yerden göçmek ne iyi

Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş

Her gün bir yere konmak ne güzel

Dünle beraber gitti can cağazım

Ne kadar laf varsa düne ait.

Şimdi yeni şeyler söylemek lazım

MEVLANA

 

Aslında bende  bu gün sizlere yeni şeyler söylemek istemiştim. Kalemimin ayağı kaydı, düştü, dolaştı beni buraya getirdi. Getirdi de iyi oldu. Böylece biraz dertleşmiş olduk. Gönülden gönüle ulaşabildikse ne mutlu bizlere.

Madem ki buraya geldik….

‘’Daha berigel, daha beri, nice bu biryol kesicilik ? Değil mi ki sen bensin, ben de senim, niceye bir senlik, benlik?

Tanrı aşığıyız, Tanrı sırçası, neden kendimizle bunca inat? Aydınlık, neden aydınlıktan kaçar?

Hepimiz de bir olgun kişiyiz, fakat neden böyle şaşı olmuş kalmışız?  Neden zengin yoksullara hor bakar?

Sağ el ne diye kendi solunu hor  görür? İkisi de senin elin değil mi?

Uğurlu ne demek, uğursuz ne demek?

Hepimiz de bir inciyiz, aklımız da bir,başımız da,ama şu beli bükülmüş gök kubbenin altında iki görür olmuşuz.

Şu beş duygudan, altı yönden pılunu pırtını birlik yanına çek, niceye bir birlik selvisinin sözünü edecek onu övmekle yetineceksin?

Haydi, kalk, şu benlikden geç de, herkesle sarıl, uzlaş.

Kendin de oldukça habbesin, ama herkesle birleştin mi madene dönersin.

Erkek arslan ne yaparsa yapar, köpek de köpekliğini eder durur. Tertemiz can yapacağını yapar, beden de bedenliğini eder.

Dünyada nice diller var, mana bakımından hepside bir.

Kapları kırdın mı, su bir olur gider.

Birliğe ulaştın da gönlünü sözden kestin mi, can artık her görüş sahibine haber yollar.’’

MEVLANA : DİVAN – I KEBİR

 

NOT: Kaynaklar,  Mevlana’ya ait olarak bilinen ‘’Gel , gel , ne olursan ol yine gel ‘’ şiiri Mevlana’ya ait değildir. Ondan üç yüz yıl önce yaşamış başka bir tasavvuf ehli olan Ebu said Ebu’l-Hayr’a aitir olduğunu yazmaktalar. Onun için olsa gerek bu şiir ne Mesnevi’de nede Divan-ı Kebir’de vardır.

Birlik , dirlik , kardeşlik ve huzur içinde yaşam dilerim. Kalın sağlıcakla

Mehmet Şükrü Hüner

1939 Kilis doğumlu olan Mehmet Şükrü Hüner, yedek subaylığını Sarıkamış’da yaptı. Ankara Tapu ve Kadastro Genel Müdürlügü’nde Kartograf ve Koordinatograf Şefi olarak çalıştı. 1971 de Kanada’ya geldi. Toronto’da 30 yıl Northway Map Firmasında Fotogrametrist (Haritacı) olarak çalışıp, 2000 de emekli oldu. Evli ve üç oğlu var. Kanada  Türk Derneklerinin Tiyatro ve Müzik etkinliklerinde görevler aldı. Tarihi, felsefi, edebi eserler okumak ve klasik Türk ve Batı Müziği ilgi alanlarındandır.