Muhteşem Yüceller
Hayranlarından birisinin tanımlamasıyla, Can Yücel “maskesiz” bir şairdi. Düşündüğünü korkusuzca yazardı. Türk insanının bir çoğunun özel hayatındaki konuşma lisanı ile düşüncelerini kaleme aldığı için bazılarınca yadırgandı. Sevmediklerinden bahsederken en hafifinden, “adları lazım değil esasında; kendileri lazımlık” derdi. Kızı Su’nun söylemiyle, fırtınalı bir hayatı olmuş. Böyle bir kişilik olunca hapis hayatı da olmaz mı? 12 Mart 1971 döneminde bazı yasaklı kitaplarının çevirisini yaptığı için 15 yıla mahkum edilmiş, 3 yıl sonra afla çıkmış. Koğuşta yaptıkları “mahpus” şarabından ayakta kalabilen sadece o olmuş. 12 Eylül 1980’dan ucuz kurtulmuş, sadece müstehcen görülen “Rengarenk” isimli kitabı toplatılmış. Yazarlığının yanında radyoda spikerlik ve Ege sahillerinde turist rehberliği yapmış. Çok sayıda şiir ve kitabı bulunuyor.
1999’da aramızdan ayrılınca çok sevdiği Datça’ya defnedildi. Can Yücel’in çevirileri de mükemmel. Ama çevirilerinde aslına sadık kalmayı gerekli görmemiş. Örneğin, Shakespeare’in “to be or not to be, that’s the question” sözü onun kelimeleriyle “bir ihtimal daha var, o da ölmek mi dersin?” olmuş. Shakespeare’in 66 numaralı sonesinin çevirisi de inanılmaz güzellikte. Bilmiyordum, Wikipedia sayesinde öğrendim: Sone (“sonnet”) denen şiir tarzı 13ncü asır civarında İtalya’da ortaya çıkmış. Bizdeki aruz vezni gibi belirli kurallarla yazılıyor ve 14 satırda bitiriliyor. Shakespeare bunlardan 154 tane yazmış. Bunlardan 66ncisinda 16nci asrın İngiliz toplumundaki sıkıntıları resmediyor; hayattaki adaletsizliği, toplumun yozlaşmasını ve hükümetin baskısını kınıyor, ve yaşama ümidinin sevgilisinden ibaret olduğunu belirterek bitiriyor.