Muhteşem Yüceller
Hepimiz uzun süreli çabalarımızla hayatımıza yön vermeye çalışırız. Fakat çoğu kere birkaç rastlantı hayatımızın gidişini değiştirir. Hasan Ali Yücel için de böyle olmuş. Genç Yücel zorlu geçen gazetecilik ve öğretmenlik yıllarından sonra 1927’de Milli Eğitim Bakanlığında bölge müfettişi olarak atanıyor. Anadolu’nun perişan halini yakından görüyor ve eğitimde büyük yapısal değişikliklerin yapılması sonucuna varıyor. Bu konudaki fikirleri ve raporları ilgi çekiyor ve bu konuda araştırma yapmak için 1930’da Fransa’ya gönderiliyor. Serbest Fırka denemesinin başarısızlığının ardından Atatürk halkın düşüncelerini öğrenmek için 1930’un son günlerinde 3 aylığına Anadolu gezisine çıktığında 33 yasındaki Hasan Ali Yücel bakanlığını temsil ediyor. Gezi esnasındaki toplantılardan birinde Atatürk katılanlara “Türk milleti ne zaman kendini kurtulmuş sayabilir” diye sorunca en anlamlı cevap genç Yücel’den geliyor: “Türk milleti ne zaman kurtarıcı arama ihtiyacını duymayacak hale gelirse o zaman kurtulmuş olur”. Bu cevap onun sekiz sene sonra bakan olacağı sürecin başlangıcı oluyor.
1926’da 4 yeni köy öğretmen okulu açılır. Ancak 10 sene sonra gelinen nokta fazla ümit verici değildir. Okullarda yetişen şehirli öğretmenler, Cumhuriyetin nimetlerinin henüz erişemediği yolu ve suyu olmayan, toprak ağalarının ve şeyhlerin idaresindeki Anadolu köylerine gitmek istemiyorlar. Çözümün akıllı köy çocuklarının yoğun bir eğitimden geçirip köylerine öğretmen, sağlık memuru, ziraat uzmanı olarak geri gönderilmesi olarak düşünülüyor. Atatürk’ün teşvişleri ile İlk deneme eğitimleri 1936’da zamanın Milli Eğitim Bakanı Saffet Arıkan ve İlk Öğretim Müdürü İsmail Tonguç tarafından başlatıldı. 1938’de Hasan Ali Yücel’in Milli Eğitim Bakanı olması ile yapısal ve yasal çalışmalara hız verildi. 1940’da Köy Enstitüleri yasası kabul edildi. Atatürk’ün son başbakanı Celal Bayar ve toprak ağası varlıklı bir çiftçinin oğlu olan Adnan Menderes’in başını çektiği 148 milletvekili yasayı protesto ettiler. 1945’de Köylüyü Topraklandırma Yasası çıkınca, Atatürk devrimlerine başından beri açıktan veya gizliden karşı çıkanlar ile çok parti rejimini gönülden isteyenler birleşip 1946’da Demokrat Partiyi kurdular. Böylece çok partili rejime geçmiş olduk. Nüfusun az olduğu o günlerde toprak reform yapılabilseydi, özellikle Güneydoğu Anadolu’da aşiretlerin, toprak ağalarının ve şeyhlerin esareti önemli ölçüde azaltılabilir ve muhtemelen Türkiye bugün her açıdan çok daha gelişmiş bir ülke olurdu.
İkinci Dünya savaşının büyük zorlukları içinde Hasan Ali Yücel ve İsmail Tonguç yılmadan köy enstitülerini açmaya ve geliştirmeye çalıştılar. Atatürk’ün yaktığı aydınlık meşalesini asırlardır karanlık kalmış Anadolu’nun her köşesine taşımaya çalıştılar. Can Yücel babası için “Geldi mi de gidici-hep, hep acele işi” demekle haklıydı. Binlerce köy çocuğu köy enstitülerinin kurulması için onun yollunu gözlüyorlardı. Onlar da yeni öğrencileri eğitip Türkiye’nin “muasır” medeniyeti yakalamasında baş rolü oynayacaklardı. O günlerde nüfusumuz 16 milyondu ve bunun %75’i köylerde yaşıyordu. Erkeklerin %25’i, kadınların %10’undan azı okuma-yazma biliyordu.